Mısır 'devrimi' çalındı mı? / Mete Çubukçu


Demokrasi zor zanaat. Sandıktan çıkabilir ama sandığı bir fetiş haline getirir, mutabakat yerine, çoğunluk adına başkalarının haklarını gözardı ederseniz, insanlar yeniden sokaklara dökülür. Mısır'da olan budur.





Yarın tam iki yıl olacak. O gün birçok kişiyi şaşırtan, kartopu gibi büyüyerek ilerleyen Arap ayaklanmaları, 17 Aralık 2010’da Tunus’ta başladı. Süreç o kadar hızlı gelişti ki, 25 Ocak 2011’de Mısır patladı. Tahrir meydanında -bir kısmı bugünlerde de sokaklarda olan- yüz binlerce kişi, Mübarek yönetimini devirdi. Rejimler tabii ki tamamen değişmedi; alınacak uzun bir yol var. Ama insanlar değiştirebileceklerine inandılar. Libya, Arap ayaklanmalarının kirletildiği bölümdü. Suriye ise sonu belirsiz ve bu haliyle sonu hayırlı olmayacak bir yıkıma doğru gidiyor. Ayaklanmaların bir aşamasında dışarıdan müdahale olduğu ortada. Bu da normal. Emperyalist emelleri olanların tarih boyunca farklı davrandığı görüldü mü? İki yıldır ciddi bir bilgi kirliliği söz konusu ve herkesin kafası karışık. Ayaklanmaların dış güçlerle tezgâhlandığından başlayan onlarca komplo teorisi mevcut. Arap ayaklanmaları bütün ülkelerde halkın ortak talepleri ve inisiyatifiyle başladı. Ancak sonuçları farklı oldu. 

Diktatörleri savunanlar 

Baştan söylemek gerek: Eğer ortak talep ve inisiyatif olmadığına inanıyorsak kitlelere, kitle hareketlerine de inanmamamız gerekir. O vakit tarihsel süreçlerdeki ayaklanma ve devrimleri nasıl açıklayabiliriz ki? Diktatörlükleri halk ayaklanmalarına tercih edenler olduğu biliniyor. Üstelik emperyalist güçlerin yıllarca istikrar adına diktatörleri desteklediği bilinmesine rağmen içten içe ya da açıktan bu görüşü savunanlar da var. Hatta bu görüşü savunanlar içinde kendilerini sözüm ona solcu olarak tanımlayanlar da bulunuyor. Gerekçeleri ise İslami hareketlerin yükseliyor oluşu. Arap ayaklanmalarını anlatan Yıkılsın Bu Düzen adlı kitabımda şu satırlar var: “ Ortadoğu ’da ‘yeni rejimler eski rejimlerin hastalıklarından’ kurtulduğu oranda demokratikleşecektir. Sandıktan çıkarak eski rejimin alışkanlıklarını sürdürenler, eski rejimin enstrümanlarını kullananlar, baskı rejimi kurmaya çalışanlar ve rejimi tamamen İslamileştirmeye çalışanlar kaybedecektir. İnsanlar artık haklarını aramak için mücadele etme cesaretini elde ettiler. Bu da Ortadoğu’da bundan böyle hem diktatörlükler hem de rejimleri İslamileştirmeye çalışan hareketlere karşı mücadele edilebileceğini göstermiştir.” İşte tüm bunlar, iki yıl önce başlayan ve hâlâ nereye varacağı belli olmayan ayaklanmaları önemli ve özgün kılıyor. Çünkü iki yıl önce kendilerine göre ‘devrim yapan’ insanlar yeniden sokaklarda kendi devrimlerinin çalındığını iddia ediyor. Mısır bunun en tipik örneği. 

Mısır, yeniden 

Eğer iki yıl önce kitlesel bir karşı çıkış olmasaydı, bugün Mısır’da Devlet Başkanı Mursi’nin yöntemleri kabul görür, insanlar yeniden alanlara çıkmazdı. Müslüman Kardeşler gücü tek elde toplayıp askeri, sivil ve yargıdaki eski rejim alışkanlıklarını sona erdirmeyi amaçlarken acele ederek birlikte yola çıktığı insanları umursamadı. Ülkeyi kararnamelerle yönetmek istedi. Mecliste muhaliflerin katılmadığı toplantıda alelacele anayasa taslağını kabul edip referanduma sundu. Mursi, Tahrir’deki direniş karşısında geri adım atarak, kararname çıkarma yetkisini iptal etti ama referandumdan vazgeçmeyerek daha tehlikeli bir yola girdi. Ayaklanmaya sadece Müslüman Kardeşler gözünden bakanlara göre Tahrir’de bulunanlar, Mübarek yanlısı ve eski rejim taraftarı. Türkiye medyasını belli bir kısmında da benzer yorum ve haberlere rastlamak mümkün. Onlara göre Mursi’ye karşı çıkan herkes, Mübarek’i destekliyor. Hatta daha da ileri giderek anakronik bir yaklaşımla Tahrir’de protesto gösterisi yapanlarla Türkiye’de Cumhuriyet mitingleri düzenleyenler arasında paralellik kuruyorlar. Oysa Tahrir’dekilerin büyük kısmını, Müslüman Kardeşlerle omuz omuza direnerek Mübarek’i deviren hatta başkanlık seçimlerinde Mursi’ye oy verenler oluşturuyor. Mısır’daki bu durum turnusol kağıdı işlevi gördü. İki yıl önce ayaklanmaları heyecanla karşılayanlar, şimdi Mursi’nin yaptıklarına ve orduya tutuklama yetkisi verilmesine sessiz kalıyor. Mısır ve Türkiye’de aynı kalemler Tahrir ‘devrimcilerini’ ayakta alkışlıyordu. Oysa Mısır’da insanların sadece İslam için ayaklanmadıkları biliniyor. 
Yani, Mursi’nin yanlış yapma ihtimali değerlendirmeyip, Müslüman Kardeşlere karşı çıkan herkes aynı kefeye konuyor. Öte yandan Müslüman Kardeşler hareketinin önemli bir ismi Ebul Futuh da muhalif kanatta, İhvan’ın genç kuşağı içinde Mursi’yi eleştirenler var. Demek bir an önce yetkileri tek elde toplayıp eski sistemi yeni isimlerle ihdas etmek durumu kurtarmıyor. Muhaliflerin bir kısmı referandumu boykot etmeye hazırlanırken bir kısmı hayır oyu kullanacak. Mursi, Müslüman Kardeşler ve Selefilerin oylarıyla anayasayı referandumdan geçirebilir. En önemlisi anayasa, bu haliyle geçmesi halinde, sadece içerik değil yöntem açısından da sıkıntılar yaratacak, ‘Bu bizim devrimimiz değil’ diyenler yeniden sokaklara çıkacaktır. Müslüman Kardeşler kendilerine karşı çıkanları ‘eski rejim taraftarı’ olarak suçluyor, ki bu doğru değil. Velhasıl demokrasi zor bir sanat. Hele yolun başındaysanız. Sandıktan çıkabilir ama sandığı bir fetiş haline getirir, mutabakat yerine, çoğunluk adına başkalarının haklarını gözardı ederseniz, insanlar yeniden sokaklara dökülür. Mısır’da olan budur. Ve Tahrir yolu her zaman açıktır.