Pek değersiz meslektaşlarım... / Ceyda Karan

Gazetecilik tarafsız haber verme ilkesine dayanır dayanmasına da işin aslı astarı pek böyle değildir. Tarafsızlık kâğıt üzerinde kalır. Herkesin dünya görüşü ve siyasi duruşu varken, vatandaşın habercilerden umabileceği aslında objektifliktir. Yani; bir tarafın görüşlerine yer verirken, öteki tarafı hiç görmezden gelmemek, olup bitenleri eğip bükmeden göstermek.

Tarafsızlık mevzubahis olduğunda da iktidarlardan/ statükodan yana olan yahut daha güçsüz/ seslerini duyuramayacak konumda olanların yanında duranlar olmuştur. Türk basın tarihinde tarafsızlık ve objektiflik kaidelerine asgari düzeyde dahi uymadan habercilik yapanlar çoktur. Hatta maddi çıkar karşılığı haber yapanlar da bolca bulunur. Küfrü eleştiri zannedenler de eksik değildir. Ancak son bir haftada yaşadığımız türden bir rezillik görüldü mü, hiç emin değilim. Canlı canlı sosyal medyadan takip ettiğimiz Gezi olayları bize bunu da gösterdi.

Ne yazık ki bazılarını tanıyorum. Çoğu sonradan mesleğe girmiş ve şıp diye gazeteci “oluvermişler”. Vakti zamanında eleştirdikleri plaza gazeteciliğinin tüm olumsuz yönlerini kısa sürede benimsemişler; yani ayak oyunlarını, patronlara ve siyasetçilere yaltaklanmayı, masa başından haber üretmeyi... Bunlar zekâdan ziyade kurnazlık gerektiren beceriler!

Aralarında internetten hiç kontrol etmeden kopyala- yapıştır yöntemiyle yalan yanlış apartmalar yapanlar, kaynak belirtilmeyen tuhaf iddiaları ortaya atanlar, her türlü manipülasyonu yayanlar da var. Kendilerini mesleğe sokan ağabeylerine “komplolar” düzenleyip gazete yöneticileri olmayı başaranlar bile çıkabiliyor.

İşte bunlardan bir kısmını Gezi krizinde gazeteciliğin ötesine geçerek “tetikçilik” yaparken de gördük.“Operasyon adamı” oldukları ortaya çıktı. Gezi olaylarının ilk gününde televizyonlar kendi toplumunda yaşananları yansıtamadıkları için içleri kan ağlayan meslektaşları tenzih ederim herkesin malumu sebeplerle sus pus oturuyorken; sahadan bizzat tanıklık ettiklerini fotoğraflarıyla aktaranlara karşı... Gazetecilik sorumluluğunu yerine getirenlere karşı... Sahada polis şiddetine onbinlerce insanla birlikte maruz kalan gazeteciler, kamuoyuna ve elbette iktidara yaşananların bildik “1 Mayıs krizleri”gibi olmadığını beğenelim beğenmeyelim görülmemiş bir öfkeyi yansıttığını, ellerindeki tek imkân olan sosyal medyadan aktarıp ikazlarda bulunmaya çalışanlara karşı...

Bu tetikçiler ki, demokratik bir ülkede protesto haklarını kullanırken, uğradıkları şiddetten kaçarak bir camiye sığınan yaralı gençlere “içki içiyor, fuhuş yapıyorlar” diye çamur atmaya kalkıştılar! Türkiye toplumunun bir kesimini galeyana getirmeye gayret sarf ettiler. Alenen kışkırtıcılık, bölücülük yaptılar. Yaralı protestocuların görüntüleri YouTube’a düştüğünde, ertesi gün hangi şartlarda çekildiği meçhul görüntüleri göstererek üste çıkmayı denediler. Vicdanlı, imanlı müezzin Fuat Yıldırım’a tosladılar.

Miraç Kandili gecesi camilere saldırı yapılacağı yalanını yayarak halka karşı “operasyon yaptılar”. Hatta 2010 yılında bir protestoda yakılmış bayrağın sanki Gezi protestolarında yakılmış gibi sunulduğuna tanıklık ettik.

Buna karşılık, İzmir/Alsancak’ta polislerin hemen arkasında pusuya yatmış, gençleri döven eli sopalıların estirdiği terörü görmezden gelenler onlardı. Toplumdaki öfkeyi külliyen dış komplolara ve bir grup Ulusalcı’ya mal ederek sorunların halının altına süpürülebileceğini zannedenler de öyle... İktidara en büyük kötülüğü de bunlar yaptı.

Türkiye’nin bir şansı, sağduyulu insanlarıysa; ötekisi bu tetikçilerin zekâ kıtlığından dezenformasyonu, provokasyonu bile ağızlarına yüzlerine bulaştırmaları. Bu beceriksizlikleriyle sahadaki haberci arkadaşlarından gelen bilgileri aktaran, doğrulanmamış kaydını düşen, yeni kullanılmaya başlanan ve sorunlu yanları bulunan sosyal medyada hata yapıldığında muhakkak düzelten, her seferinde kaynak belirtme titizliğini sergileyen, bütün derdi insanları gazetecilik sorumluluğu gereği bilgilendirmek olan habercilere tehditler yağdırdılar. Kendi Twitter hesaplarından “listeler hazırlanıyor” çıkışlarıyla güya “düğmeye basarak” yumurta kafalı, tuhaf isimli/ resimli 5-10 takipçili zevatları kullanarak hakaretler yağdırttılar. Sanal âlemde terör estirdiler.

Daha ziyade PR’cı kategorisine girecek, daha doğrusu yağcılık yapan bu şahsiyetlerin “dindar” ve“namuslu” söylemlerine bakmayın siz. Vasatın hükümranlığı bir dereceye kadar çekiliyor, vasat altı hiç çekilmiyor. Ve unutmayın, demokratik ve açık toplumlarda gazetecilerin görevi kimseye bir şey beğendirmek değildir; anlatılmayanları, görmezden gelinenleri aktarmaktır. Bu yolla dileyen dilediği dersi çıkartsın diye... Ben çıkarttım, paranın ve imanın kimde olduğu bilinmez. İmansızları öğrenmiş olduk! Öbürü zaten faiz lobisiymiş!

Arşiv