Manastırlı Hilmi Bey’e İkinci Mektup / Edip Cansever

susmanın su kenarındayız bugün 
ne kadar sevgiyle konuşsak -konuşuyoruz da- 
korkuyoruz gözgöze gelince hilmi bey 
korkuyoruz 
sanki gözler rakiptir de birbirine -öyle değil mi- 
ve bir yokuştan iner gibi oluyoruz 
bir yokuştan bir yokuşa sürekli 
- nereye? 
- bilmem ki 

ellerimizde alkol sesleri, saçlarımızda 
alkol sesleri 
dağlarımızda, içdenizlerimizde 
ve günler günlerin içinde öyle yavaş ki 
yerine saplanıyor bir sürahi 
pencereler şaşkın 
perdeler bir uzak yol kadar uzun 
ve balkon 
kendi dudaklarında şimdi 
donmuş bir tavus kuşu 
bir tavus kuşu yontusu belki 
ne tuhaf 
demin de aşağıdan bir bando geçti 
sormak isterdim sana 
bir bando şefinin hüznü nedir hilmi bey 
bir bando şefinin uykusu 
nasıl bir uykudur ki hilmi bey 
ne kötü 
elimde bir çiçekle yaz geçti. 
ve bugün 
çepçevre oturduk masanın başına gene 
bezik oynadık hilmi bey -her gün oynuyoruz ya- 
giysisiz, sadece kombinezonlarımızla -öyle işte- 

oda çok sıcaktı -lal renkli çini soba- 
seniha korse takıyor, yahudi matmazel 
nerdeyse çıplaktı -terliyor terliyor terliyor- 
ve cemal bir köşeden bize bakıyordu 
bakmıyor gibi bakıyordu 
durmuyor gibi duruyordu da 
benim anlamadığım işte bu 
dün dudağını kesti çarşıda 
kırmızı bir balıkla oynuyordu 
öptü bir ara balığı -neden- 
öperken dudağını kesti 
balık da kırmızıydı, kan da 
ve balık yüzerekten geçti -gördüm iyice- 
dudaklarından 
durdu cemal gibi biraz ötede 
durmuyor gibi durdu 
ağlamadı, hiçbir şey söylemedi 
bu çocuk anlaşılmayanın ta kendisi 
yalnızca sordu, bu yüzden sana soruyorum ben de 
melekler dişi midir hilmi bey 
dişidir diye tutturdu 
yani ben.. 
öyleyse neyim 
elimde bir yapma çiçekle. 

adım cemile ya, çok seviyorum adımı ben 
çocukluğudur insanın adı 
cemal şimdilik cemal'dir -evet, öyledir- 
benimkisi bir anımsama -cemile- 
cemal - cemile: yeni fışkırmış bir marulun sesi 
ezilmiş iki vişne 
ve akşam 
akşam ki sallanacak hamağını buldu 
buluyor 
sular menekşelendi hilmi bey 
karpuz lambanın altında 
yorgunum biraz -bütün gün içtim- 
hepimiz içtik 
cemal odasından çıkmadı hiç 
tangolar çaldık üstüste 
eski tangolar -bin dokuz yüz on beşlerde ne vardı 
ben pencereden bakarken 
kimseler ölmemişti 
ölüm diye bir şey yoktu ki hilmi bey 
var mıydı?- 
yüzümden bir şeyler aktı aktı 
içim de menekşelendi hilmi bey 
gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk 
hiçbir yere gitmiyor. 
nedense odasına kapandıkça cemal 
soyundukça soyunuyor yahudi matmazel 
hırslı bir dişi gibi 
ester, diyorum, ester 
gülümsüyor hafifçe 
bir başka gülümsemeyi karşılar gibi 
öpüşürken gördün mü sen iki öpüşmeyi 
hilmi bey 
tam öyle 
hızla giyiniyor sonra, dışarı çıkıyor 
üç kişi kalıyoruz birden 
yeni ısırılmış bir elma gibi kalıyoruz 
parlıyor yeşil tarafımız kendi aydınlığında 
içimde bir soğukluk 
dışımda bir begonya. 
karanlık iyice dışarısı 
rakımızı bitirdik -üçümüz- 
cemal odasından çıkmıyor 
birazdan ester de gelecek 
koltuğa çökecek, bir sigara yakacak 
gene bir haç gibi olacağız dördümüz 
bir evin içinde kocaman bir haç 
kutsal değil, kirli 
coşkulu değil, kırık dökük 
sevinçle çekeceğiz onu kendimize.