İnternetin toplumsal etkileri üzerine iki medya profesöründen hatırlatmalar, Ali İhsan Akbaş



İnternet ile şekillenen medya ortamı ve bu sürecin yaşadığımız dünyaya etkisi başta politik ve sosyal bağlamda olmak üzere birçok konu üzerinden tartışılıyor. İnternet tabanlı medya, bireylerin ve olumlu yönde değişim isteyen toplulukların seslerini daha iyi duyurabilecekleri olanakları sunan bir platform mu? Yoksa internet, devasa şirket ve politik otoritelerin kontrol ve izleme olanaklarını artırarak yeni güç ittifaklarının önünü açan bir araç mı?Medya çalışmaları alanında son derece önemli iki medya akademisyeni Profesör Henry Jenkins ile Profesör Nick Couldry, internetin sosyal ve siyasi konulara olan potansiyel etkisini değerlendiriyorlar.
Bu yazı, internet ile ortaya çıkan iletişim ve etkileşim imkânlarının günümüzde ve gelecek için ne gibi potansiyeller barındırdığına dikkat çekiyor. Yazının içeriği, farklı zamanlarda Uppsala Üniversitesi’ni ziyaret eden akademisyenlerden Profesör Henry Jenkins  ve Profesör Nick Couldry ile yapılan söyleşilerden oluşuyor. Bu iki önemli medya bilgini, internet tabanlı medyanın toplumsal ve politik süreçlere olan potansiyel etkileri üzerine dikkat çekici hatırlatmalarda bulunuyorlar.

İnternet ile toplumsal değişim mümkün mü?

İletişim ve haberleşme imkânları geliştikçe insanların çevreleri ile olan etkileşimleri de yeni boyutlar kazanıyor. İnsanların birbirleriyle ve çevreleriyle olan etkileşimlerinden ortaya çıkan dinamik süreci tanımlamak için katılımcı kültür (participatory culture) ifadesi sıklıkla kullanılmakta. Profesör Henry Jenkins’e göre insanlar aslında her zaman kendilerini çevreleyen kültürel unsurları şekillendirme arzusu içinde olsalar da internet ile desteklenen yeni medya ortamı bu anlayışın yayılması ve gelişmesi için oldukça çeşitli yollar ve imkânlar sağladı.
Jenkins’in internet ile ortaya çıkan ve “yeni gençlik aktivizmi” adını verdiği ABD eksenli birtakım olayları işlediği kitabı, bu duruma örnek teşkil edebilecek birçok gelişmeyi içinde barındırıyor. Sosyal medya ile kelimenin tam anlamıyla sürekli çevrim içi bağlantıda olan, özellikle gençlerin oluşturduğu insan grupları, duygu ve düşüncelerini zaman zaman eğlenceli zaman zaman ise tepkisel tonda ifade edebilecekleri yollar geliştiriyorlar. Jenkins’e göre Hong Kong, Hindistan ya da ABD gibi dünyanın birçok önemli bölgesindeki gençler, göçmenler veya ayrımcılık gibi belli başlı konular hakkındaki düşüncelerini duyurmak amacıyla gittikçe daha yaratıcı yollar üretiyorlar.
Etkileri gittikçe daha fazla hissedilen ve dijital dünyayı tartışırken unutulmaması gereken bir diğer nokta da dünya nüfusunun önemli bir bölümünün hâlen internete bağlı olmaması. Jenkins, dünya nüfusları arasında internet erişimi noktasında önemli eşitsizliklerin söz konusu olduğunu belirterek sivil toplum kuruluşlarını, kütüphaneleri ve okulları bu eşitsizliğin giderilmesi noktasında bilinç yayabilecek önemli aktörler olarak gösteriyor. Aynı zamanda oldukça enteresan bir noktaya parmak basan Prof. Jenkins, internet erişimleri kısıtlı olan ya da hiç olmayan insanların yoğun çabalarla bir şekilde dijital ortamlara erişebildiklerinin altını çiziyor. Mumbai’nin kenar mahallelerinde yaşayan yoksulların dahi internet erişimi noktasında her zaman bir yol bulabilmesi bu duruma bir örnek olarak karşımıza çıkıyor.
Prof. Jenkins’e göre, toplumsal değişim söz konusu olduğunda Türkçe “sivil hayal gücü” (civic imagination) olarak adlandırılabilecek bir konsepti göz önünde bulundurmamız gerekiyor. Buna göre popüler kültür, insanların düşünme ve ifade etme yollarını gittikçe daha fazla oranda şekillendiriyor. Bu durum, insanların toplu gösterilerle dahil olduğu birtakım sosyal ve politik olaylarda kendisini belli ediyor. Bu bağlamda “sivil hayal gücü”, insanların dünyayı algılamaları noktasında ortak kullandıkları düşünsel çerçeveleri ifade eden bir kavram. Günümüzde sivil hayal gücünü belirleyen bu düşünsel çerçeveler, özellikle genç kuşaklar arasında internet tabanlı medya üzerinden ciddi oranda şekilleniyor. Jenkins’e göre tüm dünyada, özellikle genç kuşak arasında, insanların seslerini duyurmaları için var olan katılımcı sistemler yeni nesil aktivizm yöntemlerine ayak uydurabilme potansiyeli açısından yetersiz kalıyor. Bu nedenle internet ve sosyal medya, yeni nesil düşünce ve ifade şekillerinin üzerinde yoğunlaştığı alternatif bir platform hâline geliyor.

İnternetin toplumsal etkileri: Madalyonun diğer yüzü

İnternet tabanlı medya ve iletişim imkânlarının toplumsal yansımaları hakkındaki yorumlarıyla Profesör Nick Couldry’nin toplumsal değişime bakışı Profesör Jenkins kadar iyimser değil. Her ne kadar dijital/sosyal medya ile insan gruplarının değişik yapı ve dinamiklere sahip organizasyonlar oluşturabilecek imkânlarının arttığı doğru ise de toplumun tüm katmanlarında kendisini hissettirebilecek bir değişimin nasıl gelişeceğini kestirmek çok zor.
Profesör Couldry’e göre internet eksenli haberleşme imkânları insanlar için düşünce ve taleplerini duyurma olanaklarının artması adına bir fırsat olabilir. Fakat, madalyonun diğer tarafının olduğunu da unutmamak gerekiyor. Her ne kadar insanların geneli için daha gelişmiş iletişim ve etkileşim olanaklarından bahsetmek mümkün olsa da büyük şirketler ve politik otoriteler gibi gücün konsolide olduğu kurum ve organizasyonlar da bu olanakları çok daha kapsamlı şekilde kullanabilecek durumdalar. Bu bağlamda Couldry, politik otoriteler ve şirketlerin sosyal medyanın bütünüyle izlenme ve kontrolü amacıyla oluşturduğu iç içe geçmiş kompleks yapılara bir örnek olması açısından Çin’in önemli olduğunu ifade ediyor.

Prof. Couldry’e göre medyanın ne ifade ettiği, yalnızca bilginin iletilmesi ya da dönüştürülmesinden öte, içinde yaşadığımız dünyanın sürekli olarak şekillendirilmesinde yatıyor. Bu durum sadece dijital medyaya has olmayıp televizyon gibi diğer popüler medya formları için de geçerli. Fakat, sosyal medya ve internetle ciddi oranda şekillenen bir dünya, içinde var olan birey, şirket ya da devletler gibi tüm aktör grupları için türlü fırsatlar, zorluklar ve belirsizliklerin ortaya çıkabileceği ortamları da barındırır hâle geliyor.

İnternet ve otoritenin değişimi: Trump örneği

Politik otoritenin nasıl temellendiği konusu, geçmişe kıyasla günümüzde iletişim imkânları dahilinde değişime uğramış görünüyor. Couldry’e göre, dünyadaki hiçbir politik otorite bilginin kaynağının ve akışının kontrolünü tamamıyla sağlayabilecek kapasitede değil. Fakat, otoriteler internet ortamını yüksek oranda bilgi ile pompalamak suretiyle bir nevi bilgi enflasyonuna uğratabilecek durumda. Bu durum, insanların doğru bilgiye ulaşma ihtimalini kısıtlayabileceği gibi hâlihazırda edindikleri bilgilerin de güvenilirliklerini sorgulamalarına neden olabiliyor. Her ne kadar internet ile şekillenen medya ortamında insan topluluklarının toplumsal değişimin dile getirilmesi adına imkânları daha fazla olsa da, söz konusu bilgi enflasyonu yayılan mesajların etkilerini önemli ölçüde kısıtlayabilir. Buna ek olarak Couldry, büyük çapta toplumsal değişimlerin temelinde insanların belli başlı konulardaki düşünce ve hayallerinin değişiminin yattığını dile getiriyor. İnsanların var olan dijital medya ortamında gelişen toplumsal kampanyalarla bağlantı kurması oldukça kolay olsa da geleceği hayal etme şekillerini değiştirme süreci çok daha yüksek oranda zaman, enerji, bağlılık ve sosyal gruplar arasında yeni ittifaklar gerektiriyor.
Medyanın politikacılar tarafından propaganda amaçlı kullanımı düşünüldüğünde Profesör Couldry, birçok politikacının internet ile şekillenen yeni medya ortamının aslında ne kadar karmaşık olduğunu tam olarak anlayamadığını söylüyor. Yine de bazı politikacıların dijital/sosyal medyayı kullanma pratiklerinin gelecekte şu an için tam anlamıyla tahmin edilemeyecek yeni kullanım şekilleri ortaya çıkarabileceğinin de altını çiziyor. Bu noktada Trump’ın Twitter’ı nasıl kullandığı bir örnek teşkil ediyor. Couldry, Trump’ın tweet’lerini Orta Çağ krallarında görülen yaygın bir pratikle açıklıyor: Orta Çağ kralları güçlerini göstermek, istek ve arzularını dile getirmek ve sonucu bir an önce elde etmek için, Türkçe’ye “gereği yapılsın” olarak çevrilebilecek, Latince bir ifade olan “Fiat” kalıbını kullanırlardı. Benzer şekilde, Trump’ın attığı her bir tweet de karşılığını Fiat ifadesinde buluyor. Trump, gücünü uygulamak, rakiplerine saldırmak, yeni ittifaklar yaratmak ve eskilerini sonlandırmak gibi politik amaçlar dahilinde Twitter’ı daha önce benzeri görülmemiş bir şekilde kullanıyor. Couldry’e göre bu durum, Trump’ın amaçları düşünüldüğünde, etkili bir iletişim metodu olabilir. Ancak, metodun etkilerinin ileride de devam edip etmeyeceği ya da alışılagelmiş siyasal iletişim yapılarını uzun vadede nasıl etkileyeceği gibi konular belirsizliğini koruyor.

Jenkins’den medya öğrencilerine tavsiyeler

Yazının son kısmında, Henry Jenkins’in özellikle medya üzerinde çalışan öğrencilere yönelttiği iki tavsiyeyi dile getirmek faydalı olabilir. Öncelikle, çalışılan fenomenin kendisinden uzak kalmamak ve dinamiklerine daha çok hâkim olmak adına medya tüketimini artırmak önemli. Jenkins’e göre medya söz konusu olduğunda video oyunları, film ve diziler, TV programları gibi temel belli başlı üretimler dahi medya ile etkileşime geçmek için oldukça iyi yollar oluşturabiliyor. Ayrıca, medya öğrencilerinin yine üzerinde çalıştıkları fenomenin bir parçası olmaları adına içerik oluşturabilmeleri de yine çok önemli. Ellerindeki podcast ve blog yayını gibi birçok imkân sayesinde medya öğrencileri, bekleneceği üzere, medyanın toplumun diğer unsurlarıyla olan etkileşimini daha rahat anlayabilecek hâle geliyorlar. Prof. Jenkins, medya öğrencilerine ilginç olduğu kadar da eğlenceli bir gerçeği hatırlatıyor. Başkalarının hoş vakit geçirmek amacıyla yaptıkları aktiviteler, medya öğrencileri için potansiyel birer iş hâline gelse de eğlencesinden bir şey kaybetmiyor.

Profesör Henry Jenkins, Güney Kaliforniya Üniversitesi’nde profesörlük yapıyor. Özellikle medya, katılımcılık ve medya üzerinde şekillenen hayran kültürleri konularındaki çalışmalarıyla alanında dünyadaki en önemli profesörlerden biri olarak gösteriliyor. “By Any Means Necessary: The New Youth Activism” adlı son kitabı, Amerika’da internet medyası üzerinden seslerini geniş kitlelere ulaştıran lokal gruplar üzerinde çalışıyor.
Profesör Nick Couldry, Londra Ekonomi ve Siyaset Bilimi Okulu (LSE)’nda medya ve iletişim profesörü olarak görev yapıyor. Çalışmaları temelinde medya aracılığıyla şekillenen kurumlar, güç odakları ve medyanın siyasi, ekonomik, toplumsal, etik vb. konularda düzen belirleyici rolünün nasıl geliştiği konuları yer alıyor.

Profesör Henry Jenkins ve Profesör Nick Couldry ile olan röportajların ses kayıtlarına aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz:
Prof. Jenkins: https://soundcloud.com/ali-hsan-akba/prof-henry-jenkins-interview
Prof. Couldry: https://soundcloud.com/ali-hsan-akba/prof-nick-couldry-interview


https://www.newslabturkey.org/internetin-toplumsal-etkileri-uzerine-iki-medya-profesorunden-hatirlatmalar/


Arşiv