Tek bir yazıyla Türkiye’yi anlama rehberi, Bülent Mumay

Türkiye hakkında yabancı kamuoyuna bir şeyler anlatırken ya da yazı yazarken sıklıkla kendime şu soruları soruyorum: “Acaba fazla mı bilgi veriyorum? Arka plan bilgilerine mi boğdum okuru?” Açıkçası bu kadar çok detay anlatmamın sebebi, Türkiye’nin oldukça karmaşık ve anlaşılması güç, nüansları önemli bir ülke olması. Ama iyi bir fotoğraf verebilmek için detay verdikçe, okurların kafasını daha da karıştırmaktan endişe ediyorum. Yine de meraklısı için dipnot bilgileri vermekten kaçınmıyorum.
Sizin de işiniz kolay değil. Normal demokrasilerde yaşayan insanlar olarak Türkiye’de olan bitenleri anlamak epey güç. Demokrasiyle yönetildiği söylenen bir ülkede gazetecilerin neden tutuklandığını, iktidarın bir dini tarikatla koalisyon kurduktan sonra neden savaşmaya başladığını, “Barış istiyorum” diyen kadının 5 aylık bebeğiyle neden hapse atıldığını çözebilmek için çaba harcamanız gerekiyor. Ne yazık ki… Ama bugün size, çok da yorulmadan okuyabileceğiniz bir yazı kaleme alacağım. Türkiye’de yaşananlara dair hiçbir fikri olmayanların, klişelerle değerlendirmeye çalışıp işin içinden çıkamayanların bile yeterli bulacağı detaylarla… Çirkin siyaset anlayışını, basın özgürlüğünün içler acısı halini, iş dünyasıyla siyasetin çarpık ilişkisini özetleyeceğim sizin için.
Türkiye, çok ilginç bir hafta geçirdi. "Hangisi ilginç değildi ki…" diyecekleriniz olacaktır. Ama emin olun, bugünün Türkiye’sinin özeti gibi bir haftaydı. Erdoğan’ın 2019’u beklerse kaybedeceği seçimleri bu haziran sonuna çekmesiyle muhalefet partilerinde ortak bir aday arayışı başlamıştı. İki turlu seçimlerde, aşırı milliyetçi parti MHP ile yüzde 50’nin üstünü hedefleyen Erdoğan’ın karşısına “çatı adayı” bulmaya çalışıyorlardı.
Açıkçası işleri kolay değildi. Çatı adayının sadece muhalefetin oyunu alması yetmiyordu. AKP tabanından da oy koparabilecek birine ihtiyaç vardı. Gerçi ortak adayın, muhalefetin kendi oylarının tümünü alması da garanti sayılmazdı. Örneğin sağ profilli milliyetçi bir adaya, Kürt seçmenlerin oy vermesi zordu. Ya da küçük bir İslamcı parti olan Saadet Partisi’nin seçmenleri, muhalefetin “seküler” çatı adayına oy vermekte tereddüt edebilirdi.
Bütün bu güçlükler karşısında muhalefet, “çatı aday” olarak Erdoğan’ın eski çalışma arkadaşı olan bir önceki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün kapısını çaldı. Erdoğan’a göre daha “ılımlı”, AKP tabanına da sempatik gelebilecek bir profil olarak görünüyordu. Erdoğan’la çalıştığı dönemde Türkiye’de yaşanan antidemokratik uygulamalarda sorumluluğu olmasına rağmen… Çaresizlik işte.
Erdoğan ile birkaç yıl önce yollarını ayıran Abdullah Gül, muhalefetin “çatı adaylık” talebini değerlendirmeye aldı. Muhalefet partileri de kendi tabanlarını Gül konusunda ikna etmek için nabız yoklamaya başladı. Tehlikeyi fark eden Erdoğan, hemen harekete geçti. Gül’ün kendisinden oy çalacağını bildiği için adaylığını engellemek için düğmeye bastı. Önce AKP’de birlikte siyaset yaptıkları iki ortak arkadaşı Gül’e gönderdi. Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu ve yardımcısı Bülent Arınç, Gül’e ayrı ayrı giderek adaylıktan vazgeçirmeye çalıştılar. Bu ikna turları pek etkili olmayınca, askeri darbe girişiminden yeni kurtulan Türkiye’de oldukça ilginç bir müdahale oldu.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar, sivil kıyafetlerini giyerek helikopterine atladı. Yanına da Erdoğan’ın sözcüsünü alarak İstanbul’a doğru havalandı. Helikopterin rotası, Abdullah Gül’ün İstanbul’daki ofisiydi. "Çatı aday”ın çatısına indiler. Basından gizlenen bu ziyaretin amacı belliydi: Gül’ü adaylıktan vazgeçirmek. Askeri vesayete karşı söylemiyle bilinen Erdoğan, ülkenin rütbesi en yüksek askerini siyasete müdahale etmesi için görevlendirmişti! Görevlendirdiği asker, yabancısı da sayılmazdı. Daha iki yıl önce Erdoğan’ın kızının nikah şahitliğini yapmıştı…
Neyse biz sürpriz ziyarete geri dönelim. Yaklaşık 3 saat süren görüşmeye dair hiçbir açıklama yapılmadı. Ancak görüşmeden saatler sonra, Türkiye’nin Erdoğan’ı destekleyen büyük bir medya grubunun internet sitesinde “mucizevi şekilde” şöyle bir haber yayınlandı: “Erdoğan, ikna etmesi için Akar’ı Gül’e yolladı.” Haber, sosyal medyada bomba etkisi yarattı. Daha yeni bir askeri darbe girişimine sahne olan ordunun, siyasete dahil edilmesine tepki gösterildi. Muhalefet, Gül’e general gönderilmesine “post-modern darbe” diye isyan etti. Haberi internet sitesinde yayınlayan Habertürk, birkaç saat sonra haberi yayından kaldırdı. Konuyla ilgili kurumsal hesaptan atılan tweet’ler de silindi. Elbette haberin geri çekilmesinin sebebi, görüşmeye ilişkin tepkilerin kendisi değildi. Haberin sızdığını ve yüksek perdeden eleştirildiğini gören Saray’ın müdahalesiydi. Bu arada Habertürk, sadece haberi silmekle yetinmedi. İnternet sitesinin yayın yönetmenini de görevden aldı!
Habertürk’ün bu hassasiyetini anlamanız için birkaç küçük detay yeterli olacaktır. Sahibi Turgay Ciner’in, enerji sektöründe milyarlarca liralık yatırımı var. Tesislerinin açılışını bizzat Erdoğan yapıyor. Tesadüf bu ya, her gün 1. sayfadan Enerji Bakanı Berat Albayrak’ı öven haberler yayınlıyor. Erdoğan’ın damadı olan bakandan söz ediyorum. Yine bir başka tesadüften bahsedeyim. Ciner, elindeki iki televizyon kanalını Albayrak’ın kardeşinin yönettiği holdinge satmaya hazırlanıyor. Neyse, daha fazla detaya boğmadan tesadüfler ülkesinden son bir dipnotla bitireyim bu kısmı… Ciner, Erdoğan’ın İstanbul’da büyüdüğü mahallenin futbol takımını satın alarak 1. lige kadar çıkarmayı başardı.
Peki, “çatı adayı”nın çatısına helikopterli ziyaretten sonra neler yaşandı? Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, soru kabul etmediği bir basın toplantısı düzenleyerek, “yeterli konsensus sağlanmadığı” gerekçesiyle adaylıktan vazgeçtiğini açıkladı. Gazetecilerin, ısrarlı Akar ziyareti sorusuna yanıt vermeyerek kürsüyü terk etti. Peki Saray’ın bu helikopterli hamlesini Türkiye’de herhangi bir gazete manşetine taşımaya cesaret etti mi? Ya da bir televizyon, haber bültenlerinde son sırada bile olsa yayınlayabildi mi? Ne yazık ki hayır. Ama bir dakika, Cumhuriyet gazetesi 9 sütuna attığı şu manşet başlığıyla çıktı: “Apoletli ziyaret.”
Tesadüfler ülkesinden son bir tesadüfle bitirelim. Bu manşeti atmaya cesaret eden gazetenin, helikopterli ziyaretin olduğu gün, iki yıldır devam eden duruşmasından karar çıktı. Sadece haberlerinden dolayı yargılanan Cumhuriyet gazetesi çalışanları, toplamda onlarca yıllık hapis cezasına çarptırıldı.
Nasıl, Türkiye’yi daha iyi anlamaya başladınız mı?

Kaynak: https://m.faz.net/aktuell/feuilleton/brief-aus-istanbul/i-stanbul-dan-mektuplar/tek-bir-yaz-yla-tuerkiye-yi-anlama-rehberi-15570510.amp.html

Arşiv