Akçaburgazlı Yekta'nın Yalnızlığına Kara Taştan Tapınak Kurduğunda Söylediği Mezmurdur / Turgut Uyar

karşımızda binler mumluk bir lamba yanıyor 
n'apalım akşamdır. uydurulmuş yıldızların çöreklendiği 
elini elime alıp davut'la mızıka dinlediğimiz 
benim kenarından bir ucunu kaldırıp baktığım – 
sonra ürküp birden indirdiğim 

biz küçük adamlarız. davut'la ben. şiirler okuruz. 
Âşık olmuşluğumuz vardır. sapıtmışlara 
peygamber olduğumuz 
yoklukların sonuna vardığımız kapkara masmavi gözlerle 
bilmişliğimiz yoktur. bağışlayıp inandılar. hamd ederiz 
gelip dikilen bu ucuz akşamla yeni bir hüzne başlıyoruz 

ama davut yok. yalan söyledim. davut ölmüş. 
kaldırıp gömmüşler mi? bilemiyorum. 
yakıp savurmuşlar mı? bilemiyorum. 
o kalabalıkların toptan günahkâr olduğu yahut 
bağışlandığı 
akımsı kalın kumaşların kanlanıp kumlara belendiği 
o kıvırcık sakallar ve kargılar döneminde 
o bakır döneminde 
o hep birden sayılmanın erinci döneminde 
parçalayıp dağıtmışlar mı? bilemiyorum. 
davut yok. yalan söyledim. onun sürekli ölmesi var yanımda. 
elimi elime alıp mızıka dinliyorum 
yeni bir hüzne başlıyorum. 

bu gidişe ben, tek başıma ayak uyduramadım 
pencerede bir elleri öbür kulaklarında 
kıvıl böcek kurtları yavruları 
karanlık bir yelkenden hızla boşalan kıllı tükenmez rüzgâr 
şehirler. yolları boyunca dükkânlar açık, 
mostralar düzdük 
bilimleri sürdük getirdik çılgın ateş yalnızlığımızdan 
o bizi dövüp sövemeyen acemi, haydi yufka 
yürekli tanrılar katına 

kaldım. durmadan davut'u büyütüp öldürdüm. 
başka üç kişi daha öldürdüm. 
sonunda durdum sana başladım. 
sana başladım. akşam mıydı? 
gelip gelip gidiyordu havuzların balıklı boşluğu 
heykellerin ayıpsız çıplaklığı 
davutsuzduk. umutsuzduk. umutsuz kalmak iyiydi. 
iyiydi, dinlendiriyordu. dönendiriyordu. 
kara kara kuyulara kapandık. korktuk. çıkmadık. 

bu benim gerçeğim. durmayıp şarkı söylemek. 
durmayıp yalnız kalıyorum. ufacık, yeşilli adalarda. 
yalnız kalmaya savaşıyorum. kadınlarla. erkeklerle. 
çocuklarla. 

tarihlerle, bilimlerle, kalabalıkla savaşıyorum. 
büyük tapınaklar kuruyorum. kara taştan. kalın 
arabalar koşuyorum 
kendim girip tek başıma tapınıyorum. yaralarımı sarıyorum. 
birden bir yerden o ışık. bir yerden o ses. 
artık sana attığım temeller tutmuyor. 
çünkü sen hiç yoksun. hiç olmadın. 

*Fotoğrafı gönderen: Gözde Öz

Arşiv