Seçim Boykotu Neden Kötü Bir Karar?, H. Ongan Arslan

AKP’nin 31 Mart Yerel Seçimleri’ni İstanbul’da sadece Büyükşehir Belediye Başkanlığı için yeniletme isteğini, YSK’nın kabul etmesiyle birlikte, muhalif seçmenler arasında seçim boykotu bir kez daha bir seçenek olarak tartışılmaya başlandı.
Bu kısa notta, “seçim boykotu ve seçim boykotu tehdidi”nin yararlılığını 1990–2009 arasında gerçekleşen 171 vaka üzerinde çalışarak test etmiş Matthew Frankel’in, Brookings Institute blogunda yayınladığı bir kısa yazısından (Election Boycott Don’t Work) ve yine aynı enstitüde yayınladığı raporundan (Threaten but Participate: Why Election Boycott is a Bad Idea?), Türkiye’deki tartışmaya katkı sağlacağını düşündüğüm yerleri serbestçe çevireceğim.
171 Vakadan Çıkan Sonuç
En sonda söyleneni başta söyleyelim, Frankel, 1990'dan 2009'a kadar 171 seçim boykotu ve boykot tehdidi vakası üzerine çalışmış, ve bu vakalarda -bir kaç vaka haricinde- çıkan sonuç:
  • “Seçim Boykot”u boykot yapan siyasi parti için felaketle sonuçlanır.
  • Boykot yapan parti siyasi gücünü iyiden iyiye yitirir, ve kendini siyasi arenada yeni ve beklenmedik sorunlara daha da açık halde bulur.
  • Umulduğu gibi uluslararası kamuoyu ilgisi ve yardımına ulaşılmaz.
  • İktidara yönelik yaptırımlar gerçekleşmez.
  • Bilakis iktidar partisisi ve lideri gücünü iyiden iyiye sağlama alır.
  • Seçim boykotu değil, ancak “Boykot tehdidi” ise tehditte bulunan tarafın çoğu zaman birtakım ödünler almasını sağlar.
Neden Boykot?
Seçim boykotunu siyasi kazanımlar sağlayacak bir enstrüman olarak gören birey ve siyasi partilerin düşündükleri özetle: İktidarın bazı uygulamalarını protesto etmek amacıyla seçime katılmamak suretiyle, dünya kamuoyunun gözünde seçimin meşruiyetini yitirmesini sağlamak.
Ancak bu çok da öyle olmuyor. Frankel’in yaptığı araştırmalar gösteriyor ki, muhalefetin seçim boykotundan beklediği bahsi geçen amaca çok çok nadiren ulaşılabiliniyor, ve çoğunlukla olan: Boykot yapan tarafın, iyiden iyiye güçten düşmesi ve hatta kendisini daha başka aksiliklere maruz bırakması, açık hale getirmesi.
Yakın tarih böylesi yıkıcı seçim boykotu denemeleriyle dolu. Mesela, 1992'de Lübnanlı Hristiyanlar, Suriye’nin ülkelerindeki aşırı etkisini protesto etmek amacıyla seçim boykotu kararı aldılar. O zaman, meclisin yaklaşık 3'te 1'ini oluşturan bu grup, seçime girmedi, temsil edilmediler, ve sonuç olarak bir başka muhalefet grubu olan Lübnan Hizbullah’ı bu boşlukta kendi temsil gücünü daha da arttırdı.
Yine, 1997'deki seçimlerde Sırp Muhalifleri seçimi boykot kararı aldı, ve bu da Slobodan Milosevic’in tekrar seçilmesine neden oldu ki, o da Sırbistan’ı Kosova’yla savaşa götürdü.
2005'de Iraklı Sünni’ler de, aday göstermek istedikleri siyasilerin bir çoğunun adaylıkları, yasaklı Baas partisiyle ilişkileri gerekçe gösterilerek kabul edilmeyince boykota gittiler, ve Irak’ın Saddam sonrası kuruluş yıllarından kendi kendilerini dışlamış oldular.
Boykot Tehdidi Başka
Diğer yandan, seçim yolunda, seçim boykotu değil ama seçim boykot tehdidi siyasi kazanım edinmek için işe yarar bir seçenek olarak görünüyor. Mesela 94'de Güney Afrika’daki tarihi seçimlerde -Apartheid rejimine son veren seçim-, Zuluların Inkatha Özgürlük Partisi, Afrika Ulusal Kongresi’ni seçimleri boykot etmekle tehdit etti. Sonuç olarak Nelson Mandela, seçimlere katılmalarına karşılık, Zuluların bölgesi olan KwaZulu-Natal bölgesine büyük ayrıcalıklar vermek zorunda kaldı.
Bosna’da, Dayton Anlaşması’ndan (1995) sonraki ilk seçimlerde, Müslüman Bosnalıların boykot tehdidi, uluslararası kamuoyunun da desteğiyle, Bosnalı-Sırp Başkan Radovan Karazdic’in istifasına neden oldu. Karazdic, 2016'da Srebrenica Soykırımı, çeşitli savaş suçları ve insanlığa karşı suçlardan mahkum edildi.
Seçim Boykotu Fecaatleri
Belirtildiği gibi, hayati nitelikteki seçimlerde yapılan boykot tehdidi bazı ödünler ve siyasi kazanımlar sağlamak için işe yararken, boykotun kendisi her zaman boykot yapan taraf için felaketle sonuçlanıyor.
Boykot kararı, boykotçu partiye yasama içindeki tüm varlığını kaybettirmekle kalmaz, aşağıdaki sonuçları da beraberinde getirir:
  • Boykotçu siyasi grubun marjinalleşmesi: Bu en yaygın sonuçlardan biri. Çünkü partinin seçmene verdiği temel söz, onun düşüncesini periodik olarak yapılacak seçimlerle iktidara getirmek, ya da duyulur hale getirmek. Ancak boykot, siyasi partinin iktidar iddiasından gönüllü olarak vazgeçmesi anlamına geliyor. Yine, yasama içindeki tüm pozisyonlarını bırakarak, kendisi gibi düşünenleri destekleyecek enstrümanları da kaybetmiş oluyor. Sonuç olarak boykotçu parti ve lideri marjinalleşerek eski güçlerini de yitiriyorlar.
  • Mevcut iktidar partisi ve liderinin daha da güçlenmesi: Bunun için en iyi örnek, 2004–5 aralığında Venezüella muhalefetinin verdiği talihsiz seçim boykotu kararları. 2004'de muhalefet bölgesel seçimleri boykot etti ve Hugo Chavez’ciler 22 bölgenin 20'sinin yönetimini ele geçirdiler. Yine 2005'de, kongrede toplam 41 sandalyesi olan en büyük 4 muhalefet partisi boykot kararı aldı, ve Chavez kongredeki tüm sandalyeleri kazandı ve gücünü iyice pekiştirdi.
  • Seçimde beklenmeyen olumsuz gelişmeler: Yukarıda bahsi geçen Lübnan seçimlerinde olduğu gibi, boykotçu partinin yokluğunu fırsat bilen başka muhalif partilerin sahneye çıkması.
Seçimler ve Otoriter İktidarlarla Uğraşmak
Otoriter rejimlerde, muhalefet partisinin önünde iki seçenek vardır: Ya seçime girip büyük ihtimalle yenilmek ve seçimi meşrulaştırmak, ya da seçime girmeyip kesinlikle yenilmek, mevcut iktidarın tüm pozisyonları ele geçirmesini sağlamak ve seçimin demokratikliğini sorgulatmak. Ancak örneklerde gösterdiğimiz gibi, seçimin demokratikliğinin sorgulanması da sahada hiçbir şey değiştirmiyor. Bilakis mevcut iktidarın gücünün daha da artması ve her yeri kuşatmasını sağlıyor.
Ancak seçime girerse, kazanması da bir ihtimal. Bazı durumlarda seçime katılarak, iktidar hazırlıksız yakalanabilir, ve muhalefet partisi olarak iktidarın beklentilerinin çok üstünde oy alabilir. Mesela 1997'de Arnavutluk seçimlerinde, Sosyalistler, iktidardaki Demokratik Parti’yi önce boykotla tehdit ettiler ve seçim sisteminde birtakım iyileştirmeler kazandılar. Ve boykot etmeyip girdikleri seçimleri kazanarak iktidardaki Demokratik Parti’yi mağlup ettiler.
Boykot Oyunu: Muhalefet ve İktidar
İktidar partisi ve liderinin seçimden beklentisi elbette muhalefetten farklı. İktidarın asıl amacı elindeki mevcut gücü yapabildikleri kadar meşru hale getirmek. İktidar partileri boykota ya da boykot tehdidine genelde şu üç yöntemin birini kullanarak tepki gösterirler:
  • Ciddiye almayarak, küçümseyerek
  • Boykotçulara yönelik operasyonlar düzenleyerek
  • Pazarlık ederek
İlk tepkiler genel olarak, boykotu ve boykotçu partiyi aşağılamak ve boykot girişimini önemsizleştirmek oluyor, sonrasında seçimlere katılım sayısını tekrar tekrar dile getirmek ve nihayet muhalefetin zaten yenileceklerini bildikleri için seçimleri boykot gibi bir yol seçtiklerini iddia etmek. Mesela 2005 Venezüela’sında, boykotçular için Chavez, “Gerçeği kabul etsinler, arkalarında halk desteği yok. Sadece siyasi sabotaj yapmaya çalışıyorlar” demiştir. Diğer yandan, mühim seçimlerde iktidar partisi her zamankinden bir ölçü daha fazla ödün vermeye hazırdır, ancak yine o zaman dahi pazarlık gücünü elinde bulundurur.
Muhafelet partisi için konuşacak olursak, boykot çok çok nadiren iyi bir seçenektir, mesela çok büyük bir halk desteğine sahipse ve hep beraber iktidarı devirmek için sebat gösterebileceklerse. Aksi halde, muhalefetin seçime katılması en azından yasama içinde yani halihazırdaki sistem içinde bir parça da olsa güce ulaşması demektir. Boykot ettikleri takdirde, sistemden tamamen dışlanmış bir halde, marjinalleşmiş pasifleşmiş ve uluslararası destek bekliyor halde olacaklardır. Ve gösterdiğimiz gibi bu uluslararası destek de çok çok nadiren gelir.
Muhalefet partilerinin esas odaklanmasında fayda olan şey ise seçim stratejileridir: Koalisyonlar kurmak, muhalefet içi kavgaları önleyecek birleşik siyasi cepheler oluşturmak, ve hayati seçimler öncesi yeri geldiğinde “boykot tehdidi”ni kullanarak iktidarı sistemi daha adilane hale getirmeye zorlamak gibi.
*Son olarak Staffan I. Lindberg’in “When Do Opposition Parties Boycott Elections?” makalesinin sonuç kısmından bir parçayı alıntılıyorum:

“Seçim Seçim Büyüyen Bir Demokrasi Vardır” diyor Lindberg, ve ekliyor, “Muhalefet partileri seçimli otokrasileri demokrasilere doğru götürmekte hayati bir rol oynarlar.”
Not: Yazıyı hızla hazırlamaya çalıştım, son okumasını yapamadım, dolayısıyla akışında, imlasında, dilden dile geçişinde kaymalar olabilir. Affola.