Yoksa küresel ısınma ve iklim değişimi yeni bir edebiyat dalı mı yarattı? Edebiyat araştırmacıları tartışadursun, iklim değişikliğini konu edinen romanların sayısı giderek artıyor. 1980 doğumlu genç Amerikan yazarlarından Nathaniel Rich’in, Sandy kasırgasından az önce yayına yolladığı, kapağında sular altındaki Manhattan illüstrasyonu bulunan Odds Against Tomorrow ise, Climate Fiction türünün son örneği olarak kayıtlara geçti bile.
Sandy fırtınası geçtiğimiz sonbahar New York’u vurduğunda Farrar, Straus&Giroux yayınevi de başka pek çok işyeri gibi, tabir yerindeyse, muhtemelen kepenkleri indirmişti. O fırtına iki şeyi bütün netliğiyle ispatladı: 1- Tabiat felaketleri dünya metropolü, üçüncü dünya ülkesi dinlemez. 2 – İklim değişimi ve küresel ısınma artık yüzleşilmesi gereken gerçeklerdir. Bunları ben söylemiyorum, FSG’nin editörlerinden Brian Gittis söylüyor ve ekliyor, “Dünyanın en muhteşem şehrinde yaşıyorduk ama elektriklerin yeniden bağlanması bir hafta sürdü.” Elektrikleri geldi, Gittis ofisine döndü ve karşısında küçük dilini yutmasına neden olacak bir kitap buldu.
Son okuma için yollanan kitabın kapağında sular altında kalmış bir Manhattan vardı. Fırtınanın hemen sonrasında kitabın karşısına çıkışını “Tam bir alacakaranlık kuşağı anıydı” diye özetliyor Gittis. Bahsi geçen kitapsa Nathaniel Rich’in Odds Against Tomorrow adlı yapıtı. Roman, felaket senaryolarıyla ilgili hesaplamalar yapıp bu hesaplamaları büyük şirketlere satan bir dâhiyi konu alıyordu. Kitabının yazılışından sonra yaşananlar düşünüldüğünde -New York’u vuran fırtına ve sel baskınları- yazarın kehanette bulunduğunu söyleyesi geliyor insanın. Bulunmamıştı elbette, yazdıkları gerçekleştiği için o da herkes kadar şaşkındı. “Romanımı son bir kez gözden geçirip yatmaya gittim ve sabah uyandığımda televizyon ekranında romanımda tasvir ettiğim manzaralar yayınlanıyordu. Çok ürkütücüydü. Ama içinde yaşadığımız çağ böyle bir çağ. En kötü kâbuslarımızın gerçek olduğunu görüyoruz.”
“Odds Against Tomorrow”, akademisyenlerin çerçevesi konusunda yeni yeni uzlaşmaya vardığı bir edebiyat türünün son örneklerinden. Yazarlar, özellikle son on yılda çevre felaketlerini ve dünyanın dengesinin bozuluşunu konu alan romanlar yazmaya başladı. Bu edebiyat türüne “Climate Fiction” veya kısaca Cli-Fi (‘klay fay’ diye okunuyor) deniyor.
“Yeni gerçekliği anlatan yeni bir roman türü gerekiyordu, korku verici, bütün dünyayı etkileyen ve her şeyin hızla değiştiği bir dönemden geçiyoruz. Roman yazarlarının görevi neler olup bittiğini çözmeye çalışmak ve alternatifleri kurgulamak değilse nedir?” diyor Rich.
Romanda İklim Değişikliği
Yanlış anlaşılmasın, çevre sorunlarını ele alan romanların yeni ortaya çıktığını iddia etmiyorum. Sel baskınları, fırtınalar, çölleşme, özetle felaketler uzun zamandır romancıların, özellikle de bilimkurgu yazarlarının kullandığı unsurlar. J.G. Ballard The Drowned World’ü (Dünya Sular Altında) ve Margaret Atwood, Antilop ve Flurya’yı yazmıştı zaten. Ama iki yaklaşım arasında çok ciddi bir fark var: Bilimkurgu eserleri distopik gelecekleri anlatırken, Cli-Fi bugün yaşanan distopyaları konu alıyor. Akademisyenlerin bu romanları yeni bir başlık altında değerlendirmeyi düşünmesinin nedeni de bu yaklaşım farkı. Georgia Üniversitesi Dünya ve Atmosferik Bilimler Fakültesi profesörlerinden Judith Curry otorite kabul edilen akademisyenlerden. Hazırladığı listeye göre iklim değişimi ilk olarak Michael Crichton’ın 2004 tarihli State of Fear (Korku Devleti) romanında ana tema olarak ele alınmış. (Romanın konusu eko-teröristler). Onu ileride bu köşenin konusu olacak, Ian McEwan’ın Solar’ı takip ediyor. Türün örnekleri tek tek sayamayacağım kadar çok ama cli-fi’ın önde gelen yazarlarından aktivist Barbara Kingsolver, geçen Kasım’da yaptığı “Romanda İklim Değişikliği” başlıklı konuşmasında yazarları konuyu yazmaya iten nedenlerin son derece aşikâr olduğunu dile getiriyor: “İklim değişiminin bütün delillerini gördüğümüz halde hâlâ ona inanmıyoruz; inanmak istemiyoruz. Bizi küresel ısınmaya inanmaya veya inanmamaya iten gerekçeler neler?”
Burada yazarın değindiği aslında çok önemli bir konu. Kitabın kapağına “küresel ısınma” veya “çevre felaketi” yazdığınız anda okuyucu kaybediyorsunuz, çünkü insanlar buna inanmak istemedikleri gibi bu laflardan bıktılar da. Bilimsel gerçekler muhafazakâr kesimi ikna etmeye yetmiyor. Yazarlar da haliyle farklı çözümler üretiyorlar. Nathaniel Rich en kurnaz davranan yazarlardan. Romanın konusu iklim değişimi ve çevre felaketleri olsa da üç yüz sayfa boyunca tek bir kez bile iklim değişimi veya küresel ısınma tabirleri geçmiyor. Bu bilinçli bir tercih. Bir röportajda yaptığı açıklamaysa şöyle: “Bu tanımlar tüketildi, içleri boşaltıldı, klişeye dönüştürüldü. Yazar olarak klişelerden olabildiğince sakınmanız gerekir.”
Elbette herkes aynı fikirde değil, açık açık “başımız belada” diye haykıranlar da var. 2012’de From Here (Buradan) romanını yazan Daniel Kramb açık açık endişelerini dile getirenlerden. “Ben başka yazarlar gibi iklim değişimini fon müziği olarak kullanmadım” diyor Kramb. “Romanımın kalbinde bu var ve 21. yüzyılda bu konuyu işleyen daha bir sürü roman göreceğiz.”
Akademisyenler ve eleştirmenler de aynı fikirde. New York Times’ın yakın zamanda Nathaniel Rich’e bu konuda bir yazı sipariş etmesi bunun en güzel örneği. Bu romanların ne kadarı Türkçeye kazandırılacak bilmiyorum ama yakın zamanda Ian McEwan’ın “Solar”ını ve Nathaniel Rich’in “Odds Against Tomorrow”unu bu sayfalarda size tanıtmaya çalışacağım…
Afrika’dan sevgilerle…