Küresel Orta Sınıf Direnişlerinde İşçi Sınıfının Rolü Ne? / RICHARD SAYMOUR

Brezilya'dan Türkiye'ye, Güney Afrika'ya uzanan küresel direnişi, ortaya çıkan yeni küçük burjuvazinin önemsiz ayaklanmaları olarak nitelendirenler...


RICHARD SAYMOUR*  
New Yorker'da, Brezilya'daki protestolar “Göreceli bir refahın orta yerinden çıkan bir direniş” olarak yorumlandı geçtiğimiz günlerde: “2003'ten bu yana, Brezilya'da 40 milyon kişi, orta sınıfa dahil oldu... Bu protestolar, oldukça popüler bir hale bürünüp, tüm ülkeye yayıldı. Ancak en çarpıcı olanı, direniş, orta sınıf tarafından yönlendiriliyor.” New Yorker bu durumu, Brezilya'nın, oldukça yoksul bir altyapıya sahip olan bir orta sınıf ülkesi olmasıyla açıkladı.
Bu, “yeni orta sınıf” kinayesiyle ilk karşılaşmamız değil. Birleşmiş Milletler Genel Sekreter Yardımcısı Heraldo Muñoz 'a göre de, Latin Amerika'yı etkisi altına alan protesto dalgasından sorumlu olan, “yeni orta sınıf”. “Tarihin sonu” diyen kahin Francis Fukuyama (1) ise, küresel bir orta sınıf devrimiyle karşı karşıya olduğumuzu söylüyor. Bu inceleme, protesto dalgalarının, batmakta olan küçük burjuvazinin, tüm engellenişine ve baskılara rağmen nefes alışından doğduğu önerisini sunuyor.
The Financial Times ise, yeni orta sınıfı şöyle betimliyor: “Temel ihtiyaçlarını karşılayabilen orta sınıf, dünyaya daha geniş bir açıdan bakmaya ve eleştirmeye başlıyor... Bu eleştirel bakış açısıyla beraber, tümüyle işleyen bir demokrasi için çağrıda bulunuyor, ekonomik şeffaflık ve azınlık haklarına saygı gibi konuları gündeme getiriyorlar.”
Fukuyama-izm, The Financial Times'ın açıklamasıyla tekrar ateşlendi. Fukuyama' nın “tarihin sonu” tezi, Soğuk Savaş'tan sonra, artık liberal kapitalizmin ciddi bir rakip tanımadığı bir dönemde öne sürülmüştü. Analiz, orta sınıf ayaklanmalarını ve direnişlerini, orta sınıfın liberal kapitalizmi genişletmek ve derinleştirmek için başlatmış olduğu bir girişim olarak yorumlamıştı. Halbuki, Arap Baharı'nda 1989 sonrası bu mutabakata bir başkaldırı tespit edildi, analizi yapan uzmanlar da buna açıklama bulma çabasına girişti.
Dünyaya yayılan bu orta sınıf ayaklanmalarında ciddi bir yenilik söz konusu. Geleneksel ana akım sosyal teoriye göre, orta sınıf, istikrarın siperi olarak, kapitalist sınıf ile işçi sınıfı arasındaki düşmanlığı nötrleştirmek için vardı. Ancak sosyal teorideki hareketlilik sebebiyle, bu sınıf ortadan kalktı ve birbirine düşman olarak nitelendirilen sınıfları ortak bir havuzda birleştirdi. Bir başka deyişle, orta sınıf, artık hiçbir sınıfa ait olmayan bir sınıf haline geldi. Sınıfları bir arada tutma unsuru olmaktan uzaklaşan orta sınıf, devrimci bir niteliğe büründü. Tek fark, orta sınıfın devrimsel amaçları, işçi sınıfınınkilerden çok daha derin ve neoliberal politikaları sağlamlaştıran cinsten karşımıza çık.

Anlaşılmaz bir yorum ile, orta sınıfın devrim amaçları üzerindeki bu incelemeler, hükümetler tarafından, bu protestoları gayri meşru kılmak için de kullanılıyor. Bu bağlamda orta sınıfın eylemciler, Soros tarafından finanse edilen, iPad’lerini bir an ellerinden bırakmayan ve yoksulları kati suretle umursamayan liberaller olarak nitelendiriliyor. İncelemenin her iki yorumunda da, yoksulların ve geleneksel işçi sınıfının tarihte artık, yozlaşmaya veya akıllı telefon kullanan rakiplerine pasif destek vermek dışında çok da önemli bir rol oynamadığı ve oynayamayacağı kabul ediliyor.
İşçi sınıfı üzerinde yapılan bu değerlendirmelerde pek çok problem karşımıza çıkıyor. Birincisi, zafer kazanmış ideolojilerin kalbindeki “orta sınıf”, bir sınıf özelliklerini taşımıyor. Zira sürekli tüketime odaklı olan bu sınıf incelendiğinde, daha çok tüketebilmek için, bireyin hiçbir özelliğe sahip olması gerekmediği ortaya çıkıyor.
İdeolojinin üstü kapalı bir şekilde oluşturmuş olduğu ve keyfi bir temele dayandırdığı “ihtiyaç” sorunsalı, çok daha derin bir başka problemi ortaya çıkarıyor. İhtiyaçlar, orta sınıfın bonusu olarak karşımıza çıkartılıyor ve tamamen tüketime dayandırılıyor. Yalnız, sosyokültürel olarak inşa edilmemiş yahut ihtiyaç olarak dayatılmamış bir ihtiyaç kavramının bulunmadığı unutuluyor.
İşçi sınıfının ayaklanmalarını meşru, orta sınıfınkileri ise tam tersi olarak konumlandıran argümanların ne kadar boş ve anlamsız oluşu, yine bir başka sorunu temellendiriyor. Yoksul kesim direnir, protesto eder, eylemlikle oluşturur zira birtakım talepleri gerçekleşmemekte ve ihtiyaçları karşılanmamaktadır. Öte yandan orta sınıf insanları direnir, protesto eder, eylemlikler oluşturur zira sahip olduklarından farklı, daha somut talepleri vardır. Bu bağlamda orta sınıfın protestolarını küçümsemek, arı kovanına çöp sokma çabasından farksız olduğunu belirtmem gerekiyor.
Son olarak, geçtiğimiz aylarda başlayan ve sürmekte olan başkaldırılarla ilgili oldukça yanlış ayrıntılar ortaya atılmakta olduğuna değinmek istiyorum. İlk olarak, Güney Afrika’daki ayaklanmayı, polis şiddetine karşı direnen işçi hareketi olarak nitelendirilebilir. Güney Afrika’yı bir yana bırakıp Mısır’a bakılacak da, Mahalle grevleri ve örgütlü işçilerin artışının devrimi imkanlı hale getirdiğini söylenilebilir. Latin Amerika’da, Arjantin’de, Brezilya’da, Bolivya’da da benzer şekilde, tüm demokratik hak talepleri ve barışçıl direnişler işçi sınıfı tarafından yönlendiriliyor olduğunu gözlemlemek mümkün.
İşçi sınıfının, hayatta kalabilmek için ortaya koyabilecekleri tek sermaye iş güçleridir. Zira ortaya çıkacak ürün, elde edilecek kar, küresel üretimin devamlılığı, tamamen bu iş gücüne bağlıdır ve bu bağlılık, işçilere potansiyel bir güce sahip oldukları hatırlatan unsurun ta kendisidir.
Yine de işçi sınıfının gücü ve ayaklanmalardaki yönlendirici konumları, bu direnişlerde esasen çok önemli bir role sahip olan orta sınıfı göz ardı etmemize neden olmamalı. Orta sınıfın ayaklanmalara katkılarını inceleyebilmek ise, orta sınıfın yapısını daha iyi anlamaktan geçiyor. Tarihsel bir değerlendirmeye tabii tutulduğunda, orta sınıfın küçük tüccarlardan oluştuğu tespiti kolayca yapılabilir. 20. Yüzyılda ise, orta sınıfı oluşturan bu katman eriyor ve yeni bir orta sınıf ortaya çıktı. Bu yeni orta sınıf, orta yöneticiler ve danışmanlardan oluşan, daha geniş bir tabana yayılmış bir kitle halinde belirginleşti. Yeni orta sınıf, ne tamamen buyruk altında, ne de amir konumunda. İşçi sınıfından çok daha bağımsız olan ve sosyal güce sahip olan bu sınıfın, bu gücü ve özerkliği, aslında amirler tarafından yetkilendirilen unsurlar olarak karşımıza çıktı. Orta sınıfın katmanlarını ayaklanmalara götüren ise para, kültürel sermaye ve bağlantılar olarak nitelendirilebilir. Zira bu sınıf, işçi sınıfına nazaran daha eğitimli, teknolojiyi daha iyi kullanan ve medya tarafından kolay kolay görmezden gelinemeyecek bir sınıf olmanın avantajını, bu ayaklanmalarda yaşıyor.
Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda, ayaklanmaları “orta sınıf devrimi” diyerek kestirip atamayacağımız belli oluyor. Örneklerini Türkiye'de, Mısır'da, Brezilya'da da gördüğümüz gibi işçiler bu küresel hareketleri politik olarak yönetmiyor olsalar da, ayaklanmalara oldukça kritik bir hareketlilik ve dinamizm katıyor. Bu küresel ayaklanmaların tamamında da belirginleştiği gibi, işçi sınıfı, direnişe pasif destek veren bir yapıdan kurtulup, çok daha tabana yayılıp popülerize oldu; kendi taleplerini duyurabileceğini fark edip potansiyel güçlü konumunun ayırdına vardı.
(1) Francis Fukuyama, Stanford'da görev alıyor . Fukuyama, 1992'de yayımladığı “Tarihin Sonu ve Son İnsan” yapıtıyla tanınıyor. Yapıt, liberalizmin, serbest piyasa ekonomisinin ve kapitalizmin dayattığı yaşam biçiminin, insanlığın sosyokültürel evriminin son aşaması olacağını öne sürüyor.
*THE GUARDIAN
BirGün için çeviren: Şayen Tokyay


Arşiv