Turgut Uyar ve Oğlu Hayri Turgut Uyar (1975(?)) |
pazartesi
"benim adımı bağışla
. . . . . . . . .
"sabah uyandırıldığında pazartesiydi
bunu iyice bildi, ağzı çirişli
yersiz, ürkek, yeni yaratılmış gibi
coşkun bir göke uyumsuz ama kararlı
durmaya, direnmeye aşk olmaya sanki
elleri ve beyni hemen çalışkan kesildi
sonra birden bir ışık bir ışık bir ışık
hazır bir biçimlenmeyi aldı geldi
çünkü -anlar gibiydim- biraz yenildi
hemen bir coşkuya gidiverir alışkanlığı
oturur tıraş olur, ekmek kızartıp yer
kolunda sonsuz bir güç, elinde hüner
olağan sanıverir doyumsuz karanlığı
inanırım böyle başlar bütün pazartesiler.
yenilmenin tohumunu taşır her pazartesi
çünkü yoktur dağların ve yaratılışın öncesi
insan uzatır ellerini bir perdeyi çeker
ve pazarsızlık kisiyi şaşkın eder
siner buğular gibi düşüncemize
her şeyin en haklisi en incesi
beklemek bir tepenin mutluluğunu
bir açının yakıp geçmesini beklemek..."
karanlık!
aldım kocaman yaprakları yatağıma getirdim
bir çeşit zina gibi yaratılışla
ki ben kocaman balıklar tuttum, sonra bıraktım
akşamları işe bıraktığım sorumsuzluk adına
benim adımı bağışla
ben iklimler coğrafyasının ta kendisi
sanırım şuyum başkalarınca işitilir
pazartesi.
kendimi bir yılların içine kapadım
kendimi koyverdim bir sulara
çok oldum çok dirildim anlamadım
kendimi kendi akrostişime adadım
kendimi gerekçesiz oralara buralara
karanlığı düşündüm, kimler yapardı onu
karanlık bir simge değildir, bir yaşama
durmadan bağırırım ona, bağırırım
olumu ve gömülmeyi ayirdetmem ama.
aldım pazartesi akşamı bir okka sucuk
öncesiz ve beceriksiz geldim odama
seni en sona sakladım alçakgönüllü ışık
hızını hiç kessmeden avadanlıklarımı bileyen
geliyorum. bana hazırlanan her şeye hazırım
ki bu hazırlığına katıldığım suların en güzelcesi
. . . . . . .
çaldım kapıyı açtılar. odama
kravatımı çıkardım
gökleri yadırgamadım
güleryüzlü ama yeni
çünkü ortada ben vardım.
salı
birden karışmış gördüm. -karışmış olduğunu gördüm-
otobüs duraklarıyla reklam levhalarının
tutunduğum bir sarmaşık değildi
bir kayıştı otobüste
güdümlü bir sagnak saat beşleri beklerdi
yaz kış herkesin elleri suda
dizlerime tutunup kalktım.
bir ses değişmesinin en güzeli vardı göklerde
dizlerime tutunup dizlerime
attım pazartesi alışkanlığını
bir vurgunum, ve aşkı
yeni yeni tanınıyordu suların göke
birden karışmış olduğunu gördüm, bildim
kadın ve erkeğin, emekle evrak çantasının
bir yarı karanlıkta
. . . . . .
vakit akşamdı. ikinci gün
vakit akşamdı.
birden bazı yerlerde ışıklar yandı
ayrıldım.
eve döndüm
evi buldum.
çarşamba
aslında buydu beni geliştiren
lut gölünün ve karanlık resimlerin karşısında
ordan uzayıp geldikçe kararan resimlerin karşısında
her gün seslendiğimiz isimlerin karşısında
(sinek kovalayan bir berber çırağı gibi
bütün işi gücü sinek kovalamak olan
ustasından sinen ve sinek kovalayan.)
birden perdeleri açan bir sevgisizlik
şaşılacak bir balık iriliğinde
bu temmuz nasıl olsa birkaç yıl sürer
akşamları ve sabahları birtakım ilişkilere değiştiren
yanı birbasina kalmanın mutsuzluğunu.
istesem ne olur kurtulmayı
-serin değil ki bildiğim sokaklar, sinekli-
renkli camlar geçesinden, keten ter mendilinden
uzayıp gelen resimlerin karanlığından
ve rumeli beylerbeyinden
ve taksitle satışlardan
kurtulmak.
kurtulmak!
bir sonsuz kelime
bilmediğim bir eski zaman dilinden
bir güzel aşk olumu belki
hiçbir şeye hazırlıklı değildik
oyunlar oynandı, gökler kapandı, yenildik
ama şehirlere koyverdiler bir menekşeyi
bir menekşeyi
o zaman başından sezdik yenilgiyi
o zaman şehre çıktım bir elimde fırça
bir elimde sineklik
öbüründe bir sinema bileti
kim varsa gelsin artık yeniden oynayalım
hızım bir araba dolusu aşk gibidir
gölün rengiyle asfaltı karıştırıp
kızım, ne varsa hep yeniden boyayalım.
aslında buydu beni geliştiren, aşksızlık!..
aşksızlık büyütür beni
yeni bir aşka doğru ve
öyle sanıyorum ancak birkaç yıl sürer
insanın sebepli umutsuzluğu
. . . . . . .
üçüncü gün. yorgun
ev aklımda. gitmeyi unuttum
perşembe
uygundur uçakların uçtugu bugün
sonsuz bir karmaşanın üstünden
iplere aşılı çocuk bezlerinin
iplere aşılı kadın külotlarının
işçi tulumlarının
üstünden
cılız çocuklara havalardan öğütler atarak
ve 60 bin ile 70 bin arasında bir sayıda
ölümler artarak
uygundur
yersiz bir hamaratlık, bir görev duygusu
bir sarı lale kadar makbulse
akşamüstü bir kadına sunulan
uygundur uçakların uçtugu.
uçsunlar.
çaresizlik değil yenilgi. (sonradan övülecek)
herkesin içinde yürekle buluştuğu bir yerdi
ben masamı topladım, saatimi kurdum
(tanrım, saatim olmasaydı ne olurdum?)
biraz sevinç ve alacalik
karşıya geçmek için tam 39 yıl bekledim
arabalar, otobüsler, bisikletler, beygirler
soluk soluğa geçiyorlardı
geçsinler
(domatesler yaşlandı elimde)
o zaman sanılır ki bir olumsuzluk akşamını seçtik
birazk kolay sanılan, biraz alımlı, biraz parlayan
baktıkça içinde şişelerin ve kırgınlıkların kımıldadığı
kışlaların ve karakolların kımıldadığı.
polisin bandosunu alkışladık caddelerde
çiçek falan satın aldık
durduk ve yenilgiden umutlandık
başkaları başka şeyleri seçtiler
seçsinler
öyle sanıyorum her şey biter
bir doğurgan hücre ve
bir yanlışlık daima kalır.
yer, kuru toprak. sonra yeşerdik
çarşamba günü sanki her şeyimiz tamdı
motorlar sirenler gidip gelişler
koyduğunu koyduğun yerde buluşlar
belki güzel bir takım şeyler
ama artık vakit akşamdı.
uygundur uçakların uçtugu artık
uçsunlar.
. . . . . . .
geldim. oturmadım. çiçekleri şuladım
bir onlar kalsın dedim akşamı beğendim
-bir günlük yanılmayla evi buldum-
perşembe.
bir uzun ses bekledim. oturmadım
berberlerle ve matematikçilerle
uçak homurtularıyla
oturmadım
sabahi bekledim. cumayi.
cuma
ne söylenebilir! tam çagiydi, olagandik
sabahlarda süzgündük, ancak aksamlarda vardik
herkes bir yüzdü, bir yanilmadan. toplandilar
orada biz de vardik.
ne söylenebilir! her sey düzeliyor sandik
odalarda çok genis alanlarda dardik
hiçbir seye yeterince inanilmadan. toplandilar
orada biz de vardik.
ne söylenebilir! tam çagiydi. belki aldandik
otlarla yeserdik, güllerle sarardik.
bir uykudan doyarak uyanilmadan. toplandilar
orada biz de vardik.
ben sokaklari severim. deniz boyunda
her sey bir eskidir. ellerim acir onlari tasimaktan
ben sözümona sokaklari severim deniz boyunda
oysa ensem ve sakaklarim döküldü kasimaktan
bir genelgeyim, gündüm ve gecem bir
bir ani bile degilim eski olmaktan.
gücüm tazelenmedi, suratim eski. yirtik.
her seyleri biraktim, genis kiyilara dadandim.
ask diye geceleri çözümledim. aldandim.
hep tozlari silkeledim üstümden. hep
bir pantolon için dört kere sehre indim
bayramlara hazirlandim. sadece hazirlandim.
ne söylenebilir! tam çagiydi. oyalandik
suyun, atesin, havanin topragin çaliskanligina daldik.
bir aciya kahramanca katlanilmadan. toplandilar
orada biz de vardik.
ve uzun uzadiya orada kaldik.
cumartesi
yarin pazar
yarinki pazarlarin sessizligi…
pazartesi
kanatir akisini akarsularin çiplak simdiki
basarilmamis bir geçmisten arta kalan saskinlik
simdiki çiplak. yari aydinlanmis bir duvardaki.
bir yenilgiden çikarilmis bir deney. bir yaslilik
solugunu agartirdi bir altin damlanin
(bir alinti)
“bir adam söylerdi
bir kitaba konuydu
hep böyle kalmasaydi
hep böyle ne olurdu”
karsimda bir harita, kahverengi ve mavi
neresi baskasinin ve neresi benimki
(özel)
artik buldum herkesin çilginca sezdigi
kiyisinda dolastigi yüksek çin duvarini
artik herkesin belli belirsiz bezdigi
artik kendim isitiyorum sularimi.
karartilmis, yerlere vurulmus yenilgi, seni
yeni bir tanri sayan soydandi o. seni,
betondan ve çelikten
pazartesi günleri bir mutlu gebelikten
aksama sabaha uygulayan, seni
seven, saygi duyan, yaslanan sana
mermerden yanilan, pelikülden, insan onurundan
mermere yenilen, peliküle, insan onuruna
seçim sandiklarindan otuzüç dönülü plaklara
yenile yenile saskin, simdiki çiplak
bir yaslilik
agartir solugunu bir altin damarinin
yenile yenile saskin
arta arta kendi diline aktardigi
sikintisina. seni.
o, bir yanilma sanildi, sabaha birakildi
(sabaha kaldim)
bir çerçeveyi ansiyordu, baktikça kimildayan…
"kutsal yenilgi!.. simdiki.
o'na bagimsizligini hatirlatiyorsun simdi
her seye yeniden baslamanin
kanattikça"
büyük saat*, yky, 2002 sf. 272-282
ekşi sözlük yazarlarından ben ruhi bey nasilim'a teşekkürlerimle.