Darbeler, Sag Iktidarlar ve BaSkanlık Sistemi - 2

Türkiye’nin yapısını yeniden düzenleyen Birinci Milliyetçi Cephe Hükümeti’nin en önemli özelliği dinci sağın yanında milliyetçi sağın da orta sağ şemsiyesi altından çıkıp kendi kimliği ile iktidara gelmiş olmasıydı.

Birinci Milliyetçi Cephe Hükümeti’nde, Meclis’teki temsil oranları düşük olmasına karşın, güvenlik milliyetçi sağa, eğitim dinci sağa emanet edildi.

Bugünkü Türkiye’yi inşa eden yapısal dönüşüm artık büyük bir ivme kazanmıştı.

Aynı yapı İkinci Milliyetçi Cephe Hükümeti ile de güçlenerek sürdürüldü.

Bu dönemlerin başbakanı Demirel Türkiye’de en çok imam hatip okulu açan lider olarak övüldü.

Dönemi üreten ve damgasını vuran olay 12 Mart 1971 muhtırasıydı.

1971 darbe ruhunu yansıtan en iyi sözü Cevdet Sunay söylemişti:

Eski Genelkurmay Başkanı, Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, “Türkiye’yi solcu gençlere mi emanet edeceğiz, elbette vatanını milletini seven, milliyetçi, mukaddesatçı imam hatip mezunlarına” diyordu.

Sunay, bir başka konuşmasında Amerikan karşıtlarını eleştirirken de, askerlerin ayağındaki postalı, üstündeki iç çamaşırı bile Amerikalıların verdiğini belirtmişti.

Yine genelkurmay başkanlarından Cemal Tural o sıralarda verdiği bir beyanatta komünizmi “Bin yıldır Türklerin düşmanı” olarak niteliyor ve insanlık tarihine büyük bir katkı sağlıyordu!

Fakat askerlerin, daha önce emir komuta zincirini bozarak iktidara el koyan meslektaşlarının yaptırdığı 1961 Anayasası’na karşı 12 Mart 1971’de aldıkları tedbirler yeterli görülmedi…

12 Eylül 1980 darbesi hazırlanmaya başlamıştı.

Zaten geçici olarak, iktidar nimetlerini paylaşmak için uzlaşmış görünen, liberal sağ, dinci sağ ve milliyetçi sağ koalisyonu da, orduyla birlikte giriştikleri Türkiye’yi dönüştürme çabalarında tam bir kaosa yol açmışlardı:

Ortaya çıkan anarşi, günde ortalama on kişinin canını alıyor ve ne hazindir ki can verenler arasında soldan ve sağdan genç evlatlarımız büyük bir yer tutuyordu…

Gençlik, sol ve sağ olarak, amansız düşmanlar halinde bölünmüş, eğitim sürdürülemez, günlük hayat yaşanamaz hale gelmişti…

İnsanlar sokağa çıkmaya, sinemaya gitmeye bile cesaret edemez olmuştu…

Öldürülen aydınlar Türkiye’nin bilgi ve kültür birikimini yok ediyor, ortalıkta dolaşan tehditler, ölüm listeleri, cinayetler, herkesi ve özellikle de politikacıları, sendikacıları, yazarları, üniversite hocalarını hedef alıyordu…

Bütün bunlar yetmezmiş gibi mezhep çatışmaları da körüklenmişti…

Çorum ve Kahramanmaraş katliamları o dönemde yaratılan utanç sayfalarıdır.

Bu ortam içinde Milliyetçi Cephe Hükümeti’nin devamı olanaksızdı elbette; derin devlet ve ABD daha kesin ve keskin tedbirler peşindeydi.

1977 seçimlerinden CHP birinci parti olarak çıktı ama Ecevit, ancak on bir bağımsız milletvekilinin desteği ile iktidar olabildi ve bu gidişi durduramadı.

Üstelik bir de dünya petrol bunalımına bağlı olarak ekonomik kriz patladı, margarin, tüp gaz ve benzin sıkıntısı başladı.

Bu durum Ecevit’in de sonunu hazırladı ve iktidarı Demirel’in kurduğu azınlık hükümeti devraldı.

12 Mart 1971 muhtırasının ve onu izleyen bütün hükümetlerin ama özellikle de egemen olan Milliyetçi Cephe iktidarlarının yarattığı bu istikrarsız ortama cumhurbaşkanlığı seçiminin sonuçsuz turları da eklendi…

Ve ortam hazırlanınca ordu bir kez daha, bu kez ABD’nin açık desteğiyle, iktidara el koydu.

3) Türkiye’de başkanlık rejiminin ilk tohumları 12 Eylül 1980 darbesi ile atılmıştır.

Bu darbe tam bir sol karşıtıydı ve Amerikancı nitelik taşıyordu.

Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına dönüşü, karşılığında hiçbir şey kazanılmadan, boş vaatlere kanan cunta lideri Kenan Evren’in kararı ile sağlandı.

Bütün siyasal partileri kapatan 12 Eylül yönetimi, desteği din çizgisinde aradı, tarikat ve cemaatlerle işbirliğine gitti; Gülen Cemaati’nin siyasal yükselişi bu dönemde meşruiyet ve ivme kazandı.

Arkası yarın.

12 Mayıs 2012 - Cumhuriyet

http://cumhuriyet.com.tr/?hn=336934

Arşiv