Darbeler, Sag Iktidarlar ve BaSkanlık Sistemi - 4

Türkiye’de siyaset, askeri darbeler ve sivil sağ iktidarlar tarafından yozlaştırılan demokrasi anlayışı ile biçimlendirilerek bugünlere gelindi.

Aslında demokrasinin gelişmesini engelleyen hatalar zinciri, demokrasiyi hazmedememiş olan Demokrat Parti yöneticileri ile başladı.

Tek parti kültürü ile yetişmiş bu yöneticiler, yani esas olarak Celal Bayar veAdnan Menderes ikilisi, tek parti lideri İsmet İnönü’nün kararı ile geçilen çok partili düzende, topluma demokratik kültür konusunda öncülük etselerdi bugün Türkiye’nin çehresi bambaşka olurdu.

Oysa onlar demokrasinin olmazsa olmaz koşulu olan, hukuk devletini, başta muhalefet hakkı olmak kaydıyla temel hak ve özgürlükleri geliştireceklerine, tam tersine çoğunluk baskısına yöneldiler.

Bütün ilkel demokrasi deneyimlerinde yaşanan tipik saptırma ile halkın desteğini alarak iktidara gelmiş olmalarını, temel hak ve özgürlükleri yok edecek yetkiye de sahip oldukları biçimde yorumladılar…

Ne özgür medya bıraktılar…

Ne bağımsız adalet…

Ne özgür sendika…

Ne de özgür üniversite!

Elbette bütün bunlar halledildikten sonra sıra muhalefete gelecekti…

Ve geldi de!

Türkiye’de demokrasiye karşı ilk darbeyi sivil DP iktidarı yapmıştır:

Demokrat Parti’nin Meclis’te 15 milletvekilinden kurduğu “Tahkikat Komisyonu” hem askeri hem sivil mahkeme yetkileriyle donatılmış, hem savcı hem yargıç olarak görevlendirilmiş, hem de kararlarına karşı temyiz hakkı tanınmamıştı.

Bu komisyonun görevi “Muhalefetin rejim aleyhtarı faaliyetlerini”soruşturmaktı.

Demokrasiye karşı tam bir darbe niteliği taşıyan bu adım, CHP’yi kapatmaya ve seçimlere ondan sonra gitmeye yönelikti…

Ve ne yazık ki 27 Mayıs askeri darbesini tetikleyen, “bardağı taşıran son damla” olmuştu!

27 Mayıs 1960, Menderes’in sivil darbesine karşı yapılmış bir harekettir.

Şimdi bütün bunlar unutuldu…

Demokrat Parti ve Menderes “demokrasi kahramanı” ilan edildi!

Oysa Demokrat Parti ve Menderes, Türkiye’de demokrasiyi geliştirmek ve yerleştirmek yerine yozlaştıran ve bugünlerde hâlâ çözemediğimiz rejim sorunlarının temelini atan “çoğunluk diktatörlüğü” anlayışının sorumlusudur.

Türkiye’nin geri kalmış toplumsal ve ekonomik düzeyi, buna dayalı olarak da sermaye ve işçi sınıflarının gelişmemiş olması, ne yazık ki Demokrat Parti’nin ve Menderes’in yaptığı bu sivil darbenin demokratik kurum ve kurallar çerçevesinde çözülmesini engelledi…

Askerler yönetime el koydu:

Böylece hem askeri darbe geleneği başladı…

Hem de daha kötüsü, Menderes, Zorlu ve Polatkan’ın idamı, sağ seçmenin baskı altına alınması, bugün bile olumsuz etkileri süren derin yaralar açtı…

Türkiye’deki demokratik rejim, askeri müdahale geleneğinin ortaya çıkmış olmasından ve de bu idamlardan ve sağ seçmenin baskı altına alınmasından dolayı artık sakatlanmıştı!

Bu sakatlanma o denli derindi ki, demokrasiyi bütün kurum ve kurallarıyla işletmek üzere hazırlanmış olan ve yüzde 62 oyla kabul edilen 1961 Anayasası bile ülkeyi rayına oturtamadı.

Nitekim, 1961 seçimlerinden sonra Talat Aydemir’in iki başarısız darbe girişimi daha yaşandı…

Arkadan da 1961 Anayasası’na karşı yapılan 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbeleri geldi.

Şimdi başkanlık rejimi tartışmalarının yaşandığı bugünlerde bu kısa anımsatmayı yapmamın nedeni, Türkiye’deki rejim sorununun sadece anayasalarla çözülemeyeceğine işaret etmek içindir…

İyi bir anayasa demokrasi için yeterli olsaydı, 1961 Anayasası ile iş biterdi!

Sorun, toplumdaki demokrasi kültürünün düzeyinde…

Ve iktidar sahiplerinin demokrasi anlayışında yatmaktadır.

Bu iki öğenin arkasında ise toplumsal, siyasal, ekonomik ve sınıfsal bir birikim eksikliği vardır.

Elbette bütün bunlara ek olarak uluslararası konjonktürün de etkisi hesaba katılmalıdır Türkiye’deki rejim tartışmalarında.

Arkası perşembeye!

15 Mayıs 2012 - Cumhuriyet

http://cumhuriyet.com.tr/?hn=337574

Arşiv