1- Saatler süren sinir yıpratıcı ve uzun bir tartışmanın sonunda, “Ya, aslında aynı şeyi söylüyoruz. Bak bir dinle…” diyen ve sahiden sizi aynı şeyi söylediğinize ikna eden tartışmacılar. Her ne kadar içinizde bir kurt “Aynı şeyi söylemiyorduk. Bir gevşeme var ama nerde?” deyip dursa da farklı tartışmalarda ellinci kez aynı cümleye varmış olmanın bezginliğiyle susarsınız.
2- “Söylediklerin çok doğru ama toplum buna hazır değil. Sen ideal olanı anlatıyorsun. Keşke…” deyip sizi vasatın çizgisine çekmeye çalışan tartışmacılar. Bu serin akıllar toplum ne düzeye gelince gerçek fikirlerini faş edeceklerdir ve şimdi onları nerelerinde saklamaktadırlar sorularıdır sizi sessizleştiren… Söylediklerinizi toplumsal vasatla tokuşturmazlarsa “insan doğası” denen az pişmiş yumurtayla tokuşturur bunlar. Kendisinin de bu kötücül doğanın kölesi olduğunu itiraf edecek kadar “alçak” gönüllü olduğunu gözünüze sokarak dürüstlüğüne taktir bile bekler hatta. “Ben bile böyleyim… düşün artık…” Düşünemiyorum! Beynim karıncalanıyor!
3- Canınızla, kanınızla yürüttüğünüz bir tartışmanın sonunda, bir sirk hayvanıymışsınız gibi, “Ya ben seni kızdırmak için söyledim. Nasıl kızdın ama! Ha ha ha! Hele şöyle gözlerini belertiyorsun ya, nasıl komik oluyorsun! Allahım!” diyen tartışmacılar. Arsızlığı iyice ele alıp bir de kahkaha yoldaşı ararlar yanlarına; sağa sola dönüp bulduğu dize şap şap vurarak “Gördün mü şöyle şöyle dediğimde nasıl kızdı!” Afra tafra yapsanız şaka kaldıramayan kaprisli kişilik muamelesi göreceğiniz ve yeni kahkaha malzemeleri vereceğinizi bildiğiniz bu anın ardından “kızgın kumlardan serin sulara” geçişin şok etkisiyle tiklenen yüzünüze bir gülümseme oturtmaya çalışarak çay almaya ya da tuvalete kaçar, kendinizi orada rehabilite edip sosyal ortamınıza dönersiniz. Dönseniz ne olacak, kafa dönmüş bir kere, durmaz. Tarışma kafanızda devam eder. Muhatapsız kalmış olmanın suratsızlığıyla…
4- “Ben de zamanında senin gibi düşünüyordum ama şimdi…” diye lafa başlayan ve kendi kişisel yenilgi öyküsünü evrensel gerçek haline getirip suratınıza suratınıza çarpan tartışmacılar. Fikrinizde inat ederseniz “Tamam. On yıl sonra bir görüşelim seninle. Bakalım hala aynı şeyleri söyleyebilecek misin?” diyerek tartışmayı ne yapacağınızı bilemediğiniz bir yere kilitlerler. Zaman yolculuğu… O henüz yapılamıyor. Şu fukara tek boyutumuzda devam etseydik ya tartışmaya.
5- Ne söylerseniz söyleyin “Bu halka mı? Bu halka değmez. Bırak daha beter olsunlar.” diye diye nabza şerbet doğrularla hayat süren tartışmacılar. Delirip bağırmak istiyorum: Hangi halka değer?
6- Tartışmanın düzeyini birden bire “Ya aslında hiç öyle değil. Geçen gün otobüste bir işçiyle/köylüyle/eşcinselle/Kürt’le/Japon’la/Arap’la yanyana oturdum; şöyle şöyle dedi…” diyerek yanına oturmuş ve sohbet etmiş olmakla temsil kuvvetini birden ona katladığı işçiden/köylüden/eşcinselden/Kürt’ten/Japon’dan/Arap’tan duyduğu ve genelde ancak yarısını hatırladığı cümleleri istastiki veri gibi önünüze süren kıt akıllılar. Bunlar birazdan şimdi söylediklerinin tam tersini söyleyebilirler bu arada. Olur a, birden bir yıl önce durakta birlikte otobüs beklediği bir işçinin/köylünün/eşcinselin/Kürt’ün/Japon’un/Arap’ın söyledikleri aklına geliverir.
7- Batakta el yazan yancı gibi hiçbir dediğinizi unutmayan ve sürekli “ Bi’ dak’ka, bi’ dak’ka! Demin öyle demiyordun. Tam olarak şöyle demiştin….” deyip deyip tartışmayı gittikçe kapalı devre ağız dalaşına çeviren skorcular. Hatta ve hatta daha önceki tartışmalarınızdan alıntı yaptıklarına bile rastlayabilirsiniz bunların. Tarih unutur, onlar unutmaz.
8- “Sen öyle düşünüyorsun tabii… Sonuçta saygı duyuyorum…” deyip duran serin akıllılar. Yine delirip yine bağırmak istiyorum: Söylediklerim sence saygı değer fikirlerse ne diye sürekli aksini savunup kendine saygısızlık ediyorsun!
9- Siz tam düşünce akışınızı bulmuş, argümanlarınızı en uygun dizilimle sıralamaya başlamışken zırt pırt lafınızı kesip ne dediğinizi özetleyen tartışmacılar. Sürekli ne dediğinizi özetlediklerinden bir süre sonra tartışmanın ucunu kaçırır aynı şeyleri söylüyormuşsunuz gibi hissedersiniz.
10- Konuşmak yerine her söylediğinize ağız yüz eğen, göz deviren, kaş kaldırıp indiren ve bir insan yüzünden beklenmeyecek ifade zenginliğiyle sizi şaşkınlığa düşüren tartışmacılar. Bir kaşın kalkması ya da bir ağız kenarının kıvrılmasıyla yerle bir olan özgüveniniz başında ağıt mı yakasınız, kişisel gelişim kitaplarından bir yığınak mı kurasınız, beden dili kurslarına yazılıp kaş kenarı kaldırma, ağız ucu eğme eğitimi mi alasınız şaşırırsınız. Bu zatlar, meşhur kafaya damlayıp duran su işkencesi etkisi gösterirler insan üzerinde. Dikkat delirebilirsiniz! Arada o kıymetli, ifade ustası ağızlarından birkaç kelime de duyabilirsiniz: “Öyle mi dersin? Diyorsun… Allah allah… ilginç… yani… sence… şıp… şıp… şıp…”