Yıllarca televizyondan gösterdiler. Çoğunlukla Güneydoğu'dan haberlerde. Polisle çatışan 'marjinal' grupları, illegal örgütleri, 'terörist'leri... Devlet/medya neyi nasıl gösterirse ona inandırılmış bir ülke. Hala da öyle. Taş atan çocuklara herkes terörist damgasını vururken her şey ne güzeldi mesela! Gezi Parkı direnişinde sürekli o cümle kuruldu; ''Biz yıllarca Güneydoğu'daki şiddeti bu medyadan mı öğrendik?'' Bunu anlamak geç de olsa güzel ama hala aynı şey yapılmıyor mu? Direniş boyunca iktidarın ve onun ağzıyla konuşan köşe kapmış müsveddelerin 'marjinal ve illegal örgütler' var diyerek, yıllardır vazgeçilmeyen bu dili kullanmaları boşuna değil elbet!
Öncelikle 'marjinal' ya da 'illegal' denilen kişi ya da gruplarla doğrudan kastedilen hiçkimsenin olmadığını hatırlatalım bir kez daha. Çünkü, bu ezbere dönüşmüş bir devlet klişesi. Bu kadar birbirinden farklı insanın, bu kadar haklı taleplerle sokağa çıkması karşısında hiçbir savunması olmayan iktidarın böyle bir yola başvurması kaçınılmazdı. Ortaya atılmış bu içi boş suçlama için illa ki birilerini bulacaklar ve buldular da zaten.
Bulamadıklarında her zaman başvurdukları o ucuz numaraya sığınırlar/sığındılar. Eylemcilerin arasına karışıp 'provokatör' kılığına girmiş sivil polisler. Direnişin başından beri sahne aldılar. 15. günde olduğu gibi eline, yüzüne bulaştırdıklarında rezillikleri daha net ortaya çıktı. TOMA'lara molotof atan sivil polisler oyun komikti mesela! Daha sonra foyaları ortaya çıktığında bile yeni oyunlar oynadılar, devlet bu her işi pis kokuyor. Alıştık artık.
Gelgelelim bize yani eylemcilere... Polis insanları öldürürken, binlerce kişiyi yaralarken, plastik mermiyle kör ederken, deli gibi hiç durmadan gaz bombası atarken hatta ve üstelik bunların üzerine bir de 'provokatörler var', 'polis görevini yapıyor, eylemciler sağduyulu olsun' gibi güce tapan kişiler konuşurken bile çoğunlukla pasif direniş yapıldı (yani geri çekildik tekrar toplandık vs.) ancak bunca pis oyunun içinde hayatta kalmak, direnmek, sokağı geri kazanmak için elbette karşılık verilecekti ve verildi de. Devleti/polisi bu kadar kutsallaştıranların aksine sokağa çıkan insanlar için robotlaşmış o polisler hiçbir şey ifade etmiyor. Ve o robotlar deli gibi insanları öldürmeye çalışırken kamu malına da zarar verilir, polise de, polisin aracına da. Bir masalda yaşadığını sanan, hizaya getirilen, iktidarın belirlediği çizgilerde nefes alanlar bu duyguya hiçbir zaman ulaşamayacak elbette. Yüceltmek için demiyorum elbette. Yüceltilecek bir duygu değil zaten. Çok basit bir şey. Yaşama hakkın için sokağa çıkıyorsun. Bu kadar net. Ve bunun karşısına kamu malını koyuyorsan kusura bakmayın o mantığa bir acil çıkışı gerekiyor!
Direnişin başlangıcından bugününe ama özellikle 31 Mayıs ve 1 Haziran'da bu toprakların en güzel, en enterasan şeyi gerçekleşirken, saatlerce süren çatışmadan sonra meydana, Gezi'ye çıkarken teşekkür etmiştim, tekrar edeyim. Medyanın, devletin ayrıştırmaya, illegal göstermeye çalıştığı ama aslında 'biz'e dahil olan elinde molotof, taşla en önde duran, barikatlar kuran, tüm o 'zararlı' şeyleri üstlenen 'marjinal'lere sonsuz teşekkür ederim kendi adıma. Onlar olmasaydı bu direniş eksik olurdu, olmazdı. Herkese güç verdikleri, bir an bile geri adım atmadıkları için öylesine büyük bir şey yaptılar ki. Polis ölümüne saldırırken bir de dalga geçerken bizle polisi alaşağı etmemizde büyük pay onların. Bu direnişin herkes gibi olmazsa olmazı onlar. O yüzden başbakan, vali veya hükümetten herhangi biri her ağzını açtığında ağzına almasın onları. Onlar biziz çünkü. Hepimiz.
Direnişe zarar veren, başka amaçta olanlar vardır elbet. Ama bunun konuyla da, direnişle de alakası olmadığını hepimiz biliyoruz. Her taş atanı, molotof atanı terörist ilan eden bu zihniyetten daha zararlı bir canlı türü bilmiyorum henüz. Bir insanın neden taş attığını sorgulayarak bile sağlıklı bir düşünme pratiği yapılabilir. Üstelik karakolda, sokakta, protestolarda her yerde görevini yapmaya değil sınırsız güçle insanlara hükmetmeye çalışan, işkence eden, öldüren polislerin ülkesinde yaşarken.
Hatırlayalım; polise tokat atığı için olay olmuştu Sabahat Tuncel. Oysa ki, o tokadın bir tarihi, geçmişi var(dı). Ve bu geçmiş öğrenilirse o tokadın neden atıldığı da çok daha net anlaşılır.
Bu satırlar yazılırken üç insan, Abdullah Cömert, Mehmet Ayvalıtaş, Ethem Sarısülük polis tarafından öldürüldü. 5 binden fazla yaralı var. Hala polis şiddeti sürüyor. Devletin birçok alternatif içinden böylesine bir vahşeti seçmesi yeni değil. Ve, hala polisin aracından, kamu malından bahsedip marjinal gruplar var deniyor. Burası, nefretin, ırkçılığın, etnik ayrımcılığın, polisin/askerin işlediği cinayetlerin, işkencelerinin suç olmadığı bir ülke. Her şey olsun ama devletimize söz gelmesin, polisimize el kalkmasın öyle mi? Özetle burası hiçbir şey anlamayanların ülkesi. Evet, bu bir pasif direniş ve hala da bu direniş sürdürülüyor. İlk anda olduğu gibi şu anda da 'kimse polisin kışkırtmalarıyla şiddete başvurmamalı' diye uyarılar yapılıyor. Ancak, polis hayatlara kast ederken de müsaadenizle kendimizi koruyalım değil mi! O yüzden bahsettiğiniz 'marjinal'leri siz yarattınız ve bin şükür, iyi ki varlar.
Polis şiddetinin küçük bir kısmı için: delilimvar.tumblr.com