Referandum Önerisi ve Hükümetin Gezi Stratejisi / Alisan Akpınar

Şaşkınlığını atan hükümetin Gezi Parkı direnişi ve ülkenin diğer bölgelerindeki yansımalarıyla ilgili nasıl bir strateji benimseyeceği, ne tür taktikler izleyeceği yavaş yavaş netleşmeye başladı.

İlk mesajlar AKP’nin kendi tabanına ve bu olaylardan yararlanıp Erdoğan’ı iktidardan düşürebileceklerini düşündükleri yapılaraydı. “Menderes’i astılar, Özal’ı zehirlediler, Erdoğan’ı yedirmeyeceğiz” şeklinde bir slogan üretildi. Özellikle İslamcı/muhafazakâr tabanda ses bulan bir slogan oldu bu. Ardından “faiz lobisi” gibi muhayyel bir düşman söylemi dolaşıma sunuldu. Türkiye’nin tarihinin en iyi dönemlerinden birini yaşadığı, IMF’ye olan borcunu kapattığı, askeri vesayeti tasfiye ettiği bir dönemde çıkarları sarsılan faiz lobisi ve iş birlikçilerin bu olayların arkasında olduğu söylemi gazete ve televizyonlarda sık sık tekrarlanır hale getirildi. Bu söylemlerle biraz vakit kazanan AKP hükümeti konuyla ilgili genel bir strateji belirlemiş gibi görünüyor.

Özetle söylemek gerekirse; amaç Gezi’yi yalnızlaştırmak, olabildiğince küçültüp “marjinal grupların” sürdürdüğü bir eylem imajını yarattıktan sonra müdahale etmek. Bu amaca ulaşmak için çeşitli taktikler uygulanıyor. Gezi dışındaki bölgelerde polis aşırı güç kullanımına devam ediyor, binlerce yaralı var. Bir taraftan muazzam medya gücüyle büyük bir dezenformasyon faaliyeti yürütülürken diğer taraftan Gezi dışındaki tüm bölgeler özellikle de Taksim meydanı ve çevresi terörize ediliyor. Yapılan açıklamalarla ailelere seslenerek çocuklarının can güvenliğinin olmadığı şeklinde şayialar yayılıyor. Örneğin bazı zamanlarda Gezi Parkında sakin sakin oturan insanları arkadaşları arıyor ve ‘orada durum çok kötüymüş’ diye endişelerini iletiyor.

Ancak son günlerde, uygulanan bu taktiklerin işe yaramadığı görüldü. Sosyal medya ve Halk TV gibi farklı iletişim kanalları sayesinde AKP medyasının dezenformasyon çabaları çoğu zaman etkisiz kaldı. Herkes birbirini bilgilendirmeye çalıştı, moral bozucu haberlere karşı direniş ve dayanışma mesajları verildi. Yalan haberlerin birçoğu kısa sürede deşifre edildi. Kısmen tutan tek taktik olayın çevre bölgelere yayılması konusunda oldu. Paramiliter güçleri de devreye sokarak polisin aşırı şiddet kullanımıyla birlikte İstanbul dışı illerdeki kitlesel eylemler zayıflatıldı. Ancak birçok insanın gözü hala Gezi Parkında ve bu dönemsel bir azalma olabilir. Direnişin odağı hala Gezi Parkı.

Yine ortalığı terörize ederek Geziyi doğal yollardan boşaltma taktiği de şimdilik tutmamış gibi görünüyor. 10- 11 Haziran günlerinde Parkın çevresinde ve içinde büyük bir şiddet uygulandı. Parkın içine sık sık gaz bombaları atıldı ve plastik mermilerle saldırı yapıldı. Onlarca insan yaralandı. Buna rağmen, saldırılar sırasında kısa süreli telaşlar yaşasa da insanlar Parkı terk etmedi, en fazla Parkın arka tarafına giderek bekleyişini sürdürdü. Çadır kuran birçok insan ise ne olursa olsun yerinden bile kıpırdamadı. Parkı insansızlaştırmayı başaramadılar. Tümüyle darmadağın ettikleri Parka ertesi gün yardımlar yağdı, Migros’un online alışveriş sitesi kitlendi. Birçok insan parka gidemese de yardımını ulaştırdı. Parktaki hayat yeniden ve daha düzenli bir şekilde kuruldu.

Bu iki taktiği kullanmaya devam etmekle birlikte yeni bir tanesi daha uygulamaya kondu. Hükümet kendi seçtiği kişilerle, ‘görüşmeler yapıyorum’ ve ‘diyaloga açığım’ mesajları vererek, direnişçilerin asla kabul etmeyeceği bazı çözümleri görüşmelerden çıkan uzlaşı gibi sunuyor ve direnişçiler bunları reddettiğinde onları uzlaşmaya yanaşmayan marjinal gruplar olarak ilan etmeye/yalnızlaştırmaya hazırlanıyor.

Referandum önerisi tam olarak böyle bir taktiğin parçası, gayet popülist bir demokrasi söylemiyle, ‘madem anlaşamıyoruz o zaman halk çözsün referanduma gidelim’ diyerek kendilerinin ne kadar halkçı ve demokrat olduklarını oysa marjinallerin halkı umursamadıkları ve amaçlarının başka olduğu algısını yaratmaya çalışıyor hükümet. Oysa hepimiz biliyoruz ki direnişçiler referandum gibi bir çözümü kabul etmeyeceklerini en başta açıkladılar.

Bunun yanında Parkın yıkılıp yerine Topçu Kışlasının yapılması konusunun referanduma sunulması tam bir saçmalık olacaktır ve bunun demokrasiyle uzaktan yakından alakası yoktur. Gezi parkı tarihsel değeri de olan bir yeşil alandır bu alanın yıkımı referandum konusu yapılamaz. Birkaç örnek verelim, Belgrat Ormanlarını yıkıp yerine siteler yapalım ve bunun kararını referandumla halk versin diyemezsiniz ortada insanlığın doğal mirası olan bir orman vardır. Ya da Topkapı Sarayını yıkıp yerine otel yapılması şeklindeki bir kararı da referandum yoluyla alamazsınız. Bu eserler sadece bu ülkeye ait değildir, insanlığın ortak tarihsel ve doğal hazineleridir. Hiç kimse referandumla bunları yok edemez. Bunun adı demokrasi değildir.

Dolayısıyla önümüzdeki günlerde, bu ve buna benzer yöntemler kullanılarak Gezi yalnızlaştırılmaya çalışılacak. Gezide çok kararlı ve sivil itaatsizlik eyleminden vazgeçmeyecek bir kitle var zaten. Bununla birlikte her akşam Parkı hınca hınç dolduran ve yardımlarda bulunan geniş bir destekçi kitlesi de varlığını korumaya devam ederse müdahale kararı kolay kolay alınamaz. Ayrıca avukat ve doktorlardan gelen destek de çok önemli. Bu koşullarda yapılacak bir müdahalenin sonuçları ise hiç kimse tarafından öngörülemez.

Gezi parkına dokunulmayacağı, Topçu Kışlasının yapımı projesinden vazgeçildiği ve mahkemelerin verdiği kararlara uyulacağı açıklamaları gelmeden bu eylemin bitmesi zor görünüyor. Gezi parkında bulunanlar her geçen gün daha organize hareket ediyor ve sivil itaatsizlik tecrübelerini geliştiriyorlar.


Arşiv