Ameliyat olmadan hastaneyi terk eden Django yüzük
ve serçe parmaklarını sadece akor basmakta kullanarak ve soloları
sadece işaret ve orta parmağıyla atarak yepyeni bir tarz geliştirmek
zorunda kalmış. Bu tarzıyla daha sonra dünya çapında üne kavuşacağını o
sırada kendi de bilmiyordu muhtemelen.
Django Reinhardt müzik hayatı 18 yaşında geçirdiği bir kaza
sonucu bitme noktasına gelmiş olan iyi bir caz gitaristidir. Belçika
Romanlarından olan Django o sırada karısıyla birlikte yaşamakta
oldukları karavanda çıkan bir yangından ciddi biçimde etkilenmiş.
Kaldırıldığı hastanede doktorlar artık müzik yapmasının mümkün
olamayacağını ve sol elinin ve ayağının kesilmesi gerektiğini
söylemişler. Ameliyat olmadan hastaneyi terk eden Django yüzük ve serçe
parmaklarını sadece akor basmakta kullanarak ve soloları sadece işaret
ve orta parmağıyla atarak yepyeni bir tarz geliştirmek zorunda kalmış.
Bu tarzıyla daha sonra dünya çapında üne kavuşacağını o sırada kendi de
bilmiyordu muhtemelen.
Django’nun öyküsü bana piyanist Michel Petrucciani’yi hatırlatır.
Michel de Fransa’da müzisyen bir ailenin çocuğu olarak doğmuş ve kısa
bir süre sonra osteogenesis imperfecta denilen bir kemik hastalığı
olduğu anlaşılmış. “Cam kemik” olarak duymuş olabilirsiniz bu hastalığı,
kemiklerin gerçekten cam gibi kırılgan olması nedeniyle küçük
darbelerle bile kırıkların olması ve bu kırıkların sonucunda da boyun
kısa kalması ile devam eden bir hastalık. Michel’in de ayakları
piyanonun pedallarına yetişemeyecek kadar kısa kalmış ve çoğunlukla
sahneye kucakta taşınmak zorundaymış. Ergenliğine kadar 100’den fazla
kemik kırığı yaşayan Michel ağrıları içerisinde çalmaya alışmış ve o da
döneminin en iyi caz piyanistleri arasına girmiş.
Burada da Henri de Toulouse-Lautrec’i yad edebiliriz. Petrucciani’nin
hastalığının bir varyantı nedeniyle onun da uyluk kemikleri iki taraflı
kırılır ve bacakları çok kısa kalır. Bu onun üretmesine ve post
empresyonizmin en etkili sanatçılarından biri olmasına engel
olmayacaktır. Tıpkı 18 yaşında yaşadığı trafik kazası sonrasında 32 kez
ameliyat olmak zorunda kalan ve hayatı boyunca nöropatik ağrı denilen
şiddetli bir sancıyla baş etmek zorunda kalan Frida’nın sanatsal
üretimine devam etmesi gibi. Devam etmesi bir yana Frida nöropatik
ağrısını tarifleyen resimleriyle diğer pek çok hastanın da hislerini
ifade etmesine yardımcı olmuştur. Ağrısı ve diğer meseleleri ile derdini
sanata tahvil etmiş ve böylelikle kendine şifa bulmaya çalışmıştır.
Görme engelli sanatçılar başlığı uzun bir liste ama katarakt
nedeniyle göremeyen Art Tatum ve çiçek hastalığı nedeniyle görme kaybı
yaşayan Aşık Veysel’i hatırlamak bile sanatın engellenemeyişine iyi
birer örnek oluşturabilir. Bırakın engellenemeyişini sanat kişinin derdi
ile başa çıkmasının eşsiz bir yolu haline gelebiliyor. Derde rağmen
sanat değil dert nedeniyle sanat yani. Bu yazıda bedensel dertleri ele
aldık ama aynı önerme ruhsal hatta sınıfsal dertler için de geçerli.
Teknik olarak “sublimasyon” olarak adlandırılan bu fenomen muhtemelen
“dertli sanatçı” arketipinin de başlıca nedeni.
Kaynak: https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2016/11/01/djangonun-gitari-1-sanatcinin-derdi/