12 Eylül 1980 darbesi sadece her türlü solu buldozerle ezip geçmekle kalmadı…
1982 Anayasası ile, ülkenin Parlamenter yapısını, Evren’in gücünü arttırmak için araya sokuşturduğu Cumhurbaşkanlığı ve YÖK yetkileriyle, melez bir sisteme dönüştürdü:
Sonradan, sivil dönemde yapılan birtakım değişikliklerle bir bölümü kaldırılan bu maddeler, ülke yönetiminde söz sahibi olan kurum ve kuruluşlara Cumhurbaşkanı’nın ve ona bağlı olan YÖK’ün temsilcilerini sokuyordu.
Hiç kuşkusuz, bağımsız yargı ve özerk üniversite yönetimleri, müdahale edilen bu kuruluşların başındaydı.
Bugünkü başkanlık sistemi tartışmalarının kökü cunta lideri Evren’in Cumhurbaşkanı seçildikten sonra elinde tutmak istediği yetkilere ve bu nedenle de anayasanın melez bir nitelikte yazılmasına dayanır.
Daha sonra, 12 Eylül’ün ürettiği ve onun devamı olan Özal iktidarı sırasında başkanlık rejimi artık kamuoyunda tartışılmaya başlandı.
İlk adım, Başbakanlık’tan Cumhurbaşkanlığı’na geçmeye hazırlanan Özaltarafından, 1987 seçimleri ertesinde atıldı…
Özal Cumhurbaşkanı olduktan sonra bu tartışmalar iyice alevlendi…
Cumhurbaşkanlığı döneminde Özal, başkanlık rejimiyle birlikte, federasyon ve Türkiye’nin eyaletlere bölünmesi konularını da tartışmaya açmıştır.
Bütün bunlar 12 Eylül 1980 darbesinin sonuçlarıdır.
Unutulmaması gereken bir başka husus da bugünkü Atatürk düşmanlığının temellerinin, 12 Eylül yönetiminin yaptığı baskı ve işkenceleri “Atatürkçü Düşünce Sistemi” adı altında formüle ettiği ve gerçek Atatürkçülükle hiçbir ilişkisi olmayan bir çerçeveye mal etme çabası ile atılmış olduğudur.
Zaten 12 Eylül darbecilerinin 1982 Anayasası da sadece kötü ve baskıcı bir anayasa değil, aynı zamanda oylaması sırasında uygulanan baskılardan dolayı aynı zamanda meşru olmayan bir anayasadır da:
Kırk defa yazdım ve söyledim:
Oylama sırasında bu anayasa taslağına karşı propaganda yapılması yasayla yasaklanmıştır…
Yani baskıyla filan değil, düpedüz yasayla!
Cumhuriyet yazarı Oktay Akbal sırf bu anayasa taslağına karşı çıktığı için yargılanmış, mahkûm olmuş ve hapse girmiştir.
Sadece bu husus bile 1982 Anayasası referandumunun gayri meşru olduğunun bir kanıtıdır.
Elbette aynı oylama ile Evren’in Cumhurbaşkanı seçilmesi ayrı bir komedidir.
12 Eylül 1980 darbesi ve sonuçları askeri darbeler ile sağ iktidarlar arasındaki ittifakın en tipik örneğidir.
12 Eylül yönetiminin itibarlı bakanı Turgut Özal, cunta denetiminde yapılan ve serbest olmayan seçimler sonunda başbakan olarak da Evren’le birlikte ülkeyi yönetmeye devam etmiş ve askerlerle birlikte bugünlerin temellerini pekiştirmiştir.
Şimdi bütün bu olayların başkanlık sistemi ile ilişkisini belirleyecek en önemli noktaya geliyoruz:
Darbenin kendisi kadar, 1982 Anayasası oylaması da Türkiye’deki demokrasi deneyiminin ne kadar kırılgan olduğunun en güzel kanıtıdır.
Hiçbir iler tutar tarafı bulunmayan, baskıcı, özgürlük karşıtı olan, aynı andaEvren’i Cumhurbaşkanı seçen, oylama öncesi aleyhte propaganda yapılması yasaklanan ve bugün tartışmasız olarak antidemokratik niteliği herkesçe onaylanan bu anayasa, halkımızın yüzde 92 gibi ezici bir çoğunluğu tarafından kabul edilmiştir.
Halkın yüzde 92’si yanılmış mıdır?
Yanıltılmış mıdır?
Demokrasinin temel nitelikleri ve anayasa konusunda böyle bir yanılma ya da yanıltılma yaşanmış bir ülkede başkanlık rejiminin büyük sorunlara yol açacağı açık değil midir?
Arkası salı gününe.
Not: Bugün İçerenköy Carrefour’da 14-16 arası, Suadiye’de 17-19 arası, Remzi Kitabevlerinde kitaplarımı imzalayacağım.
13 Mayıs 2012 - Cumhuriyet
http://cumhuriyet.com.tr/?hn=337150