Orta yaşın üzerindeki herhangi birine sorsanız, onun için ya sorunlu der ya da serseri. Oysa Hayko Cepkin, içindeki iyiyi göstermek için kötüden beslendiğini söylüyor. İlk başta çoğu insan için bu zorlayıcı olabilir. Ama “kötüyü bir kere sevdirirsen daha içten sevdirirsin” diyor müzisyen. Sonra başlıyor anlatmaya karın ağrılarını. Çocuk yapmaktan neden korktuğunu, Ermeni olmanın birleştirici yönünü, satanist haberlerinin patladığı dönemde hayatında neler değiştiğini... Okudukça onu daha iyi anlayacaksınız.
Seni sevmeyen ya da takdir etmeyen tek bir insan bile düşünemiyorum...
Yok, çok da nefret eden var benden. Ben kötüden daha çok beslenen bir insanım. O yüzden insanlar sevmekte zorlanıyorlar. İlk başlarda “ne dinliyorsun?” dediklerinde ismim çok zikredilemiyordu. “Hayko” dendiğinde “hadi canım” deniyordu. Ama zaman içinde o isim söylenebilir hale geldi. Şimdi bas bas bağırılabiliyor.
Dış görünüşünle ilgili mi yoksa müziğinle ilgili mi eleştirilere daha çok takılıyorsun?
Aslında ikisine de takılmıyorum ama müziğimle ilgili eleştiri geldiğinde bu hakkı nasıl kendilerinde bulduklarını merak ediyorum. Hangi kıstaslara göre eleştiriyorlar? Eleştirenler müziğin do’sunu, re’sini ne kadar biliyorlar? Müziğin geçmişini bilmekle armonisini bilmek arasında bayağı fark vardır. Standart melodileri kullanıp kulağa naif gelen şeylerin kulaklara pelesenk, dillere şokelenk olacak diye bir kaidesi yoktur. Müziğin farklı çeşitleri vardır. Ben müzikte uç bir yerde olabilirim ama benim için çok daha uç isimler de var. Ama onları eleştirmeye hakkım yok.
Sen ne gibi eleştirilere maruz kaldın bugüne dek?Bizim camiadaki insanların uyuşturucu müptelası, tembel, serseri olduğu, her gece başka bir kızla beraber oldukları düşünülür. Sonları ya intihardır ya da uyuşturucudur. Satanist olaylarının patladığı dönemde bu bayağı bir artmıştı. Üstünde ejderha dövmesi olan herkes içeri alınırdı. Bu önyargıyı kırman için senin de görülür olman lazım. Adamın gözüne sokman lazım. Benim hayatım bildikleri gibi değil çünkü.
Sen satanist değilsin yani?
Ben renkli kıyafetler giyerken satanist olaylarının patlamasıyla kıl kapmış ve siyah giymeye başlamış bir insanım. Çünkü çok abuk subuk haberler yapılıyordu. Satanist bar diye girip topladıkları insanların birçoğu arkadaşımızdı. Her gün “Ulan Taner’i de götürdüler, bilmem kimi de aldılar” diye izliyorduk.
“UYUŞTURUCU MÜPTELASI BİR SATANİST OLDUĞUMU SANIYORLAR”
Satanist arkadaşın oldu mu hiç?Hayır, hiç olmadı. Ayrıca satanist diye tanıttıkları insanların hepsi kısa saçlı adamlar çıkmıştı. Satanist arkadaşımız olsaydı da çok kılçık kılçık konuşsa en fazla döverdik herhalde. Ama hiç öyle bir adam tanımadık.
Görüntü itibariyle uçlarda gezindiğini düşünüyor musun?Şu an görüntü itibariyle uyuşturucu müptelası bir satanist olmam lazımdı. Ben de tam zıttını yapmak istedim her şeyin. Geçmişin intikamını almak istiyorum aslında belki de. “Bu şekilde olmaz” diyenlere nasıl olduğunu göstermeye çalışıyorum. Ben çok plak şirketinden kavga ederek çıktım. Babam bile “doğru dürüst müzik yap” dediğinde “bir gün gelecek göreceksin, bana 10 yıl ver” diyordum. Denk geldi de.
Saçına, makyajına takılan olanlar çıkıyordur mutlaka.Tabi. Mahallede bir takım ağabeyler tipe kıl olup kapımıza dayanmışlardır. Sebebi var mıdır? Yoktur. Tipe kıl olma durumundan bayağı bir olayım olmuştur bugüne kadar.
Sen kıl bir tipin olduğunu düşünüyor musun?Kamerada evet. Soğuk, kötü, yabancı görünüyorum. Ama işimde de bunu yapıyorum. Kötü ve sevilmeyecek gibi görünen bir şeyi sevdirirsen daha içten sevdiriyorsun çünkü. Gülümsemenin kıymeti diyorum ben buna. Konserde buz gibi durup tek bir mimiğimle inanılmaz bir etkileşim yaşayabiliyoruz. Yoksa ben de biliyorum daha standart ve belediye konserlerine katılabileceğim işler yapmayı.
Bu kadar insanın önyargılarını kırmayı başardın. Peki sen bunu kendi hayatında uygulayabiliyor musun?Yapıyorum. İlk başta bundan bir cacık olmaz dediğim adamlar sonradan hayatımın kankası olabiliyor. Karar mekanizman seni yanıltabiliyor. Ama “insanlar kelebektir” de demiyorum. “Kimsin ulan sen?” diyene de kafayı koyarım. Ben kendi payıma düşeni yapıyorum. Bana dokunmadıkları sürece ben de kimseye dokunmuyorum. Ben kimseye gidip “len kılçık” diye bulaşmıyorum, kimsenin de bana gelip “len kılçık” demesini hazmedemem. Diyeni de yamulturum.
“SAMSUN’DA ÜLKÜ OCAKLARI BENİ MİSAFİR ETTİ”
Hayatın her alanında “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” mantığını mı kullanıyorsun?Yaşamsal şeylerde hayır. Çünkü gittiğin yolda bomba var mı yok mu hiçbir zaman bilemem. Güngören’e koydular ama umarım Taksim’e koymazlar diyemem. Bir vatandaş olarak ne yapabilirim diye düşünüyorum tabi. Bizim de kendi işimizde çaktırmadan bir takım görevlerimiz var. En azından websitemize koyduğumuz bir amblem bile anlamlı olabiliyor. Yaşadığımız ülke bir sürü problemlere baki ama bunları aşabilmek de bizim elimizde.
Nereden başlamak gerekiyor sence?İyi tarafta olman gerekiyor. Tabi bu iyi taraf, kişiye göre değişebilen bir şey. Ama benim için bu ülkenin bölünmezliğini, bayrağını, kültürünü nasıl bu noktaya getirebildiysek bunu devam ettirmektir.
Senin konumun biraz daha hassas, değil mi?Evet. Ermeni olmam dolayısıyla biraz daha hassas durumdayım. Birleştiricilik yerine bölücülüğe yatkın bir şeyler söylemem arkamda beni takip eden insanları da etkiler. Ben memleketime faydalı olmaya çalışıyorum. Türkiye vatandaşı ve Müslüman olan insanların gidemediği yerlere bile gidiyorum. Mesela Hrant Dink’in ölümünden hemen sonraki günlerde Samsun’da bir konserim vardı. Güvenlik açısından iptal etmemiz gerektiğini söylediler ama ben gitmezsek daha da kötü olacağını söyledim. Çünkü gitmezsem korkuyor olacak ve insanların da birbirine korkarak bakmalarını sağlayacaktım. Ama biz gittik ve 4000 kişiye konser verdik. Hatta oranın ülkü ocakları bile beni misafir etti. Ülkü ocaklarının başındaki insanlarla oturup konuşmak, fikir alışverişinde bulunmak da güzel. Çünkü fikren uyuşmasak bile belki bazı şeylerde bağdaşabiliyoruz. Demek ki çok da farklı değiliz birbirimizden. İdeolojik küçük noktalar yüzünden dünyan mı ayrılıyor sanki? Hayır. Aynı dünyada, aynı memlekette yaşıyoruz. Aynı şeye hayır ya da aynı şeye evet demeye çalışıyoruz. Fikir ayrılıkları mutlaka olacak. Ama egonu bir kenara bırakıp dinlersen “sen de çok bizdenmişsin” diyebiliyorsun.
“UZAYLILAR SALDIRSA, ONLARA KARŞI BİRLEŞSEK, TEK BİR ÜLKE OLSAK”
Ermeni olmanın adının yanına koyulan bir sıfat olması seni rahatsız etmiyor mu? Çok alışılagelmiş bir sıfat bu. Ama ben çocukluğumdan beri müzik ortamında olduğum ve konservatuarda okuduğum için kültürel bakış açısı da daha Avrupaiydi. Dine bakış da hep yumuşaktı etrafımda. O açıdan ben hiç ayrımcılık yaşamadım. Tam tersine Ermeni olmamdan dolayı çok şansım da oldu. Ermenilerde zanaatkarlık ve sanatçılık çok olduğundan bir sanatkar daha geldi diye bakıldı. Ben iyi bir müzisyen olduğumu bilmeden bile böyle bir misyonum vardı. “Ermeniysen senin kulağın iyidir” deniyordu. Çok faydasını gördüm. Onun dışında bir sorun yaşıyorsan da anlatarak, konuşarak aşabileceğini düşünüyorum. Bu da benim tek başıma yapabileceğim bir şey değil. Sadece kendime düşen kısmını yapabiliyorum. Yoksa gavur ayrıştırması çok eskiden beri vardı. Ama tarih bilmek gerek. Osmanlı’daki baş yardımcılar bile Ermeni. Savaşta omuz omuza savaşanlar Ermeni. Ama toprak denen şey insanların egosuna da sahip olabiliyor. Bu da her şeyi bozuyor.
Sen geleceğin için kaygılanıyor musun?Genel olarak insanlar geleceği düşündüğünde nasılsa ben elli yıl sonra ölmüş olacağım, ormanların yanmasından bana ne diye düşünebilir. Benden sonrakiler düşünsün diyebiliyorlar. Ama ben bir çocuk yapmayı ve bu dünyaya teslim etmeyi düşünemiyorum bile. Şimdi ben 30 yaşındayım, bir çocuk yapsam, o 30 yaşına geldiğinde sene 2038 olur ki alev kraterlerinin altında bile kalabilir çocuk. Bir yandan ben de çocuk ne güzel şey diyorum, Ben de ürünümü görmek istiyorum. Ben de kapımı açtığım zaman kendi tohumumu görmek istiyorum. Ama ben nasıl bazı şeylere kafam bozukken anneme babama gidip “ne vardı da beni yaptınız” diyorsam o da bana diyebilir. Neden dünya tertemiz bir halde değil de ben de çocuğumu yapamıyorum?
En büyük korkun ne?
Ben doğal hayattan korkmuyorum. O dengesini biliyor çünkü. Ama sosyal hayattan tedirginim. Zaten doğa bütün dünyayı mahvedecek hale geldiği zaman zaten insanların din, dil, ırk gibi diye insanların birbirini ayıracağını zannetmiyorum. Kim “yusuf atıyorsa” birbirinin elini tutacak. Hepimiz birimiz için olacak. Ben bekliyorum ki uzaylılar saldırsın. Bütün dünya elele verip uzaylılara karşı birleşelim. Böylece ortam şenlenir diye düşünüyorum. Hepimiz “drovişkayız” diye yeni bir ırk yaratalım mesela. Tek bir ülkeye dönüşsek.
“DİNLERİN HEPSİ AYNI TEMELE DAYANIYOR, BÖLMEK İÇİN KULLANILAMAZLAR”
Dindar mısın?Hiç, değilim.
Cemaatle ilişkilerin nasıl?Pek bağlantım yok açıkçası. Dokuz sene kilise korosundaydım. Ama ben kilise ortamında değildim. Ben sadece dört sesli müzik için gittim. Dini bir bağlantı göremedim kendimde. Din, benim için artık birleştiriciliğini kaybetmiş ve hatta ayrıştırıcı özellikleri ağır basan bir öğe. Hristiyan’ı Müslüman’dan ayıran bir şey. Malzemenin böyle kullanılıyor olması beni rahatsız ediyor. Hepsinin bir öznelliği var ve bunların hepsi çok geçmişe ait şeyler. Bunlar ahlaki yönden insanı eğiten, hukuki yönden de dur diyebilen vicdanı yaratan yardımcı kitaplar. Sen şimdi o kitapları nasıl bölmek için kullanırsın ki? Bunlar bölmek için yaratılmamışlar. Hiçbiri birbirinden farklı değil. Hepsi aynı temele dayanıyor. Sen sarı, yeşil, mavi Allah diye ayırabilir misin? Zaten sen bile bilmiyorsun ki ne olduğunu.
Sen kendi hayatında iyi tarafta bulunmak adına ne yapıyorsun?Benim görevim bireysel diyaloglarımla aydınlatabildiğim kadar insanı aydınlatmak. Beni takip eden insanlar benim Ermeni olduğumu biliyor. Bunun bölücü değil birleştirici bir şey olduğunun farkında. Her ay websitemi ziyaret eden 400 bin kişi var. En azından bu kadar insanın zihninde bir şey oluşturabiliyorum. Bu da benim yapabileceğim şey.
“UZAYLILAR SALDIRSA, ONLARA KARŞI BİRLEŞSEK, TEK BİR ÜLKE OLSAK”
Ermeni olmanın adının yanına koyulan bir sıfat olması seni rahatsız etmiyor mu? Çok alışılagelmiş bir sıfat bu. Ama ben çocukluğumdan beri müzik ortamında olduğum ve konservatuarda okuduğum için kültürel bakış açısı da daha Avrupaiydi. Dine bakış da hep yumuşaktı etrafımda. O açıdan ben hiç ayrımcılık yaşamadım. Tam tersine Ermeni olmamdan dolayı çok şansım da oldu. Ermenilerde zanaatkarlık ve sanatçılık çok olduğundan bir sanatkar daha geldi diye bakıldı. Ben iyi bir müzisyen olduğumu bilmeden bile böyle bir misyonum vardı. “Ermeniysen senin kulağın iyidir” deniyordu. Çok faydasını gördüm. Onun dışında bir sorun yaşıyorsan da anlatarak, konuşarak aşabileceğini düşünüyorum. Bu da benim tek başıma yapabileceğim bir şey değil. Sadece kendime düşen kısmını yapabiliyorum. Yoksa gavur ayrıştırması çok eskiden beri vardı. Ama tarih bilmek gerek. Osmanlı’daki baş yardımcılar bile Ermeni. Savaşta omuz omuza savaşanlar Ermeni. Ama toprak denen şey insanların egosuna da sahip olabiliyor. Bu da her şeyi bozuyor.
Sen geleceğin için kaygılanıyor musun?Genel olarak insanlar geleceği düşündüğünde nasılsa ben elli yıl sonra ölmüş olacağım, ormanların yanmasından bana ne diye düşünebilir. Benden sonrakiler düşünsün diyebiliyorlar. Ama ben bir çocuk yapmayı ve bu dünyaya teslim etmeyi düşünemiyorum bile. Şimdi ben 30 yaşındayım, bir çocuk yapsam, o 30 yaşına geldiğinde sene 2038 olur ki alev kraterlerinin altında bile kalabilir çocuk. Bir yandan ben de çocuk ne güzel şey diyorum, Ben de ürünümü görmek istiyorum. Ben de kapımı açtığım zaman kendi tohumumu görmek istiyorum. Ama ben nasıl bazı şeylere kafam bozukken anneme babama gidip “ne vardı da beni yaptınız” diyorsam o da bana diyebilir. Neden dünya tertemiz bir halde değil de ben de çocuğumu yapamıyorum?
En büyük korkun ne?
Ben doğal hayattan korkmuyorum. O dengesini biliyor çünkü. Ama sosyal hayattan tedirginim. Zaten doğa bütün dünyayı mahvedecek hale geldiği zaman zaten insanların din, dil, ırk gibi diye insanların birbirini ayıracağını zannetmiyorum. Kim “yusuf atıyorsa” birbirinin elini tutacak. Hepimiz birimiz için olacak. Ben bekliyorum ki uzaylılar saldırsın. Bütün dünya elele verip uzaylılara karşı birleşelim. Böylece ortam şenlenir diye düşünüyorum. Hepimiz “drovişkayız” diye yeni bir ırk yaratalım mesela. Tek bir ülkeye dönüşsek.
“DİNLERİN HEPSİ AYNI TEMELE DAYANIYOR, BÖLMEK İÇİN KULLANILAMAZLAR”
Dindar mısın?Hiç, değilim.
Cemaatle ilişkilerin nasıl?Pek bağlantım yok açıkçası. Dokuz sene kilise korosundaydım. Ama ben kilise ortamında değildim. Ben sadece dört sesli müzik için gittim. Dini bir bağlantı göremedim kendimde. Din, benim için artık birleştiriciliğini kaybetmiş ve hatta ayrıştırıcı özellikleri ağır basan bir öğe. Hristiyan’ı Müslüman’dan ayıran bir şey. Malzemenin böyle kullanılıyor olması beni rahatsız ediyor. Hepsinin bir öznelliği var ve bunların hepsi çok geçmişe ait şeyler. Bunlar ahlaki yönden insanı eğiten, hukuki yönden de dur diyebilen vicdanı yaratan yardımcı kitaplar. Sen şimdi o kitapları nasıl bölmek için kullanırsın ki? Bunlar bölmek için yaratılmamışlar. Hiçbiri birbirinden farklı değil. Hepsi aynı temele dayanıyor. Sen sarı, yeşil, mavi Allah diye ayırabilir misin? Zaten sen bile bilmiyorsun ki ne olduğunu.
Sen kendi hayatında iyi tarafta bulunmak adına ne yapıyorsun?Benim görevim bireysel diyaloglarımla aydınlatabildiğim kadar insanı aydınlatmak. Beni takip eden insanlar benim Ermeni olduğumu biliyor. Bunun bölücü değil birleştirici bir şey olduğunun farkında. Her ay websitemi ziyaret eden 400 bin kişi var. En azından bu kadar insanın zihninde bir şey oluşturabiliyorum. Bu da benim yapabileceğim şey.
Kaynak:Ntv
Zeynep Ç. Yayınoğlu